Maymun cennetine az kala!

Eyaletler arası mesafeler öyle uzak ki, bir tam gün ve geceyi içine alan tren yolculukları yapıyoruz sürekli. Trende geçirdiğimiz geceyi kâr saymak gibi de bir adet edindik, otel parasından kurtulmuş oluyoruz. Türkiye'nin on katı büyüklüğündeki bu ülke, haritayı her açışımda adeta bir kıta kadar büyük görünmeye başladı gözüme...
Delhi'den geldiğimiz o iki günlük yolu tekrarlamaktansa, Goa'dan ayrılışımızı Bombay üzerinden gerçekleştirmeye karar veriyoruz. 6 yıl önce 1998 Yılında kullanılma açılmış olan bu alternatif demiryolu "Konkani Demiryolları" olarak bu bölgede oldukça köklü değişimler gerçekleştirmiş. Goa - Bombay arası 760 kilometre. Bu mesafenin onda birini tünellerden geçiyoruz. Yani yaklaşık 70 kilometre. Dağların ve nehirlerin bolca olduğu bir kıyı şeridi. Sadece Goa'da 140 tane nehir bulunuyormuş, yol üzerinde de 2.000 tane köprü mevcut...
Her muson mevsiminde yağışlardan en az bir köprünün çöktüğünü duyunca, trenin köprüden ve tünelden geçtiği her seferinde yüreğim ağzıma geliveriyor. Bombay, Maharashtra eyaletinin sınırları içinde bulunuyor, bu bölge, Hindistan'ın en sulak ve yeşil topraklarına sahip, her yer pirinç tarlalarıyla kaplı...
Bu yolculukta hedeflediğim gezi planı, öncelikle dini merkezleri öne çıkarıyorsa da, tropik cennet Goa'da geçirdiğim dört gün adeta bir yenilenme süreci yaşattı yorgun bedenime. Gözüm arkada kalarak ayrılıyorum Goa'dan, Konkani yerlilerinin sıcak misafirperverliğini, kuşlarını, ve dondurmalı Bebinca tatlısını unutmayacağım. Sadece Goa eyaletine özgü bir tatlı çeşidi olan Bebinca, kat kat karamelden yapılmış ince pestilimsi bir meyve hamuru görünümünde. İnce şeritler halinde kesilip üzerine vanilyalı ve çikolatalı dondurmayla servis yapılıyor. Balık sevenlerin gözünü gönlünü doyuran okyanus balığı çeşitleri sayılamayacak kadar çok. Yöreye özgü, tandırda pişirilen soslu balıkları tam bir sanat harikası. Tanduri Shark denilen kılıç balığı ve Fish Tikka (şiş lokma) Goa'nın spesiyallerinden bir kaçı...
Vasco'dan motosikletle dönerken, dev Hindistan cevizi ağaçlarının gölgesinde yol almanın keyfiyle tam tepemize düşen ‘coconat’lardan birini hatıra olarak yanıma aldım. Umarım getirebilirim....
Nedense, yazılarımda bile Goa'dan ayrılmak istemiyorum. Oysa; anlatılacak çok daha farklı deneyimler beni bekliyor... İşte bu noktada yine düşünceye dalmadan edemiyorum! Bir tarafta, insan ruhunun duygu enerjisini kavrayan sayısız dini inanış ve uygulayış biçimleri, diğer tarafta yaşamın kokusunu hazzını birebir an içinde yaşatan dünyasal tatlar ve güzellikler!
Hindistan'da dini merkezlerden hiç çıkmadan inananların o esriklik halini anlamaya çalışarak oldukça uzun süreler geçireceğimi sanıyordum! Yok, hiç de öyle olmadı, dini merkezler, aşram ve tapınaklar sıkıcı geliyor. Daha doğrusu beton binalar ve tarihi yaşanmışlıklar eskimişlik duygusu veriyor...
Benden önce insanoğlunun ne yapmış ve ne yaşamış olduğu çok ilgimi çekerdi eskiden, şimdi nedense pek geçmişle vakit geçirmek istemez bir ruh hali içindeyim. Doğanın sadeliği, filler, maymunlar ve heyecan uyandıran asaletli kobra yılanları çok daha heyecan uyandırıyor kendi varlığımda! Yaşamın, üşüten, ısıran ve soluksuz bırakan doğal devingenliği, cazibesini arttırmaya devam ediyor.
Haridwar'da Delhi trenini bekliyoruz. Biletimiz her ne kadar ‘first class’ değilse de, biz istasyonun klimalı bekleme salonundayız. Henüz trenin gelmesine bir saatten fazla bir zaman var, sigara içme seanslarım nedeniyle sürekli bekleme salonundan çıkıp istasyonda geziniyorum ve yerlerde yatmış tren bekleyen Hintlileri göz hapsinde tutuyorum. Birden haykırmalar duyuluyor her kafadan bir ses. Gürültünün geldiği yöne doğru bakınca, bir kaç maymunun Hintlilerin meyve paketlerini çaldığını görüyorum gülerek. Çalıp, hemen istasyonun demirden yapılmış çatısına çıkıyorlar. Başımı kaldırınca farkettim ki; bir kilometrelik istasyon boyunca binlerce maymun tavanlarda kuşbakışı insanları seyrediyor, oynaşıp kucaklaşıyorlar... Ehhh ben durur muyum! Doğruca kendi aldığım meyve dolu poşetime doğru sevinçle koşturuyorum. İran'dan bu yana bir türlü tüketemediğim fıstık (fista) poşetini de kucaklayarak, soluğu istasyonun maymunlu bölgesinde alıyorum...
Birer ikişer fıstık atmaya başlayınca etrafım maymunlar tarafından sarıldı. Güya hakkaniyetli davranacağım, hepsinin yemesini istiyorum ya! Teker teker vermeye çalışıyorum, mandalina ve muzları da bölerek önlerine atıyorum ve içimden de biraz dokunma isteği geçiyor, acaba sevdirirler mi kendilerini? (Hindistan'da dikkatimi çeken bir başka şey; insanların ne hayvanlara ne de birbirlerine dokunmaması! Onca insan kalabalığı içinde biri diğerine değmeden nasıl yürüyebiliyor anlamış değilim. Tabii, cinsel taciz de pek yok buralarda.)
Vahşi doğanın dengesine müdahale edilir mi hiç! Diğerlerinden güçlü olan maymunlar bütün verdiklerimi yediler ve bu defa elimdeki poşetlere gözlerini diktiler. Ne olduğunu anlamaya kalmadan üç beş maymun aynı anda elime koluma hücum ettiler. Bir tanesi üzerimdeki Şalvar-ı kamizin pantolonuna öyle bir asıldı ki; beli lastikli pijama donu şeklindeki pantolonum bacaklarımdan sıyrılıverdi ve koskoca istasyonda çıplak kalıverdim. Tam dizi üstümde de bir acı hissettim bu arada ve bu elimdeki poşetleri bırakıverdim can havliyle maymun güruhuna doğru... İstasyonda bir kahkaha tufanı patladı ki sormayın, herkes bana gülüyor, yerlisi yabancısı hepsi gülmekten kırılıyor. Kolay mı çıplacık kalıverdim onca insanın içinde, millete orta oyunu oluverdim durup dururken. Pantolonum her yerinden parçalandı, tutup çekiştirerek süngüsü düşmüşler gibi bir girişim varmış ki klimalı salona! Ehh, onu da bu manzarayı görenler anlatsın.
Not; Maymun Tanrısının adı Hanuman. Hanuman Tanrı içimden geçen ince (!) sözlerden bolca nasibini aldı .
Haridwar - Hindistan
Yolculuk: 14
Delhi'den geldiğimiz o iki günlük yolu tekrarlamaktansa, Goa'dan ayrılışımızı Bombay üzerinden gerçekleştirmeye karar veriyoruz. 6 yıl önce 1998 Yılında kullanılma açılmış olan bu alternatif demiryolu "Konkani Demiryolları" olarak bu bölgede oldukça köklü değişimler gerçekleştirmiş. Goa - Bombay arası 760 kilometre. Bu mesafenin onda birini tünellerden geçiyoruz. Yani yaklaşık 70 kilometre. Dağların ve nehirlerin bolca olduğu bir kıyı şeridi. Sadece Goa'da 140 tane nehir bulunuyormuş, yol üzerinde de 2.000 tane köprü mevcut...
Her muson mevsiminde yağışlardan en az bir köprünün çöktüğünü duyunca, trenin köprüden ve tünelden geçtiği her seferinde yüreğim ağzıma geliveriyor. Bombay, Maharashtra eyaletinin sınırları içinde bulunuyor, bu bölge, Hindistan'ın en sulak ve yeşil topraklarına sahip, her yer pirinç tarlalarıyla kaplı...
Bu yolculukta hedeflediğim gezi planı, öncelikle dini merkezleri öne çıkarıyorsa da, tropik cennet Goa'da geçirdiğim dört gün adeta bir yenilenme süreci yaşattı yorgun bedenime. Gözüm arkada kalarak ayrılıyorum Goa'dan, Konkani yerlilerinin sıcak misafirperverliğini, kuşlarını, ve dondurmalı Bebinca tatlısını unutmayacağım. Sadece Goa eyaletine özgü bir tatlı çeşidi olan Bebinca, kat kat karamelden yapılmış ince pestilimsi bir meyve hamuru görünümünde. İnce şeritler halinde kesilip üzerine vanilyalı ve çikolatalı dondurmayla servis yapılıyor. Balık sevenlerin gözünü gönlünü doyuran okyanus balığı çeşitleri sayılamayacak kadar çok. Yöreye özgü, tandırda pişirilen soslu balıkları tam bir sanat harikası. Tanduri Shark denilen kılıç balığı ve Fish Tikka (şiş lokma) Goa'nın spesiyallerinden bir kaçı...
Vasco'dan motosikletle dönerken, dev Hindistan cevizi ağaçlarının gölgesinde yol almanın keyfiyle tam tepemize düşen ‘coconat’lardan birini hatıra olarak yanıma aldım. Umarım getirebilirim....
Nedense, yazılarımda bile Goa'dan ayrılmak istemiyorum. Oysa; anlatılacak çok daha farklı deneyimler beni bekliyor... İşte bu noktada yine düşünceye dalmadan edemiyorum! Bir tarafta, insan ruhunun duygu enerjisini kavrayan sayısız dini inanış ve uygulayış biçimleri, diğer tarafta yaşamın kokusunu hazzını birebir an içinde yaşatan dünyasal tatlar ve güzellikler!
Hindistan'da dini merkezlerden hiç çıkmadan inananların o esriklik halini anlamaya çalışarak oldukça uzun süreler geçireceğimi sanıyordum! Yok, hiç de öyle olmadı, dini merkezler, aşram ve tapınaklar sıkıcı geliyor. Daha doğrusu beton binalar ve tarihi yaşanmışlıklar eskimişlik duygusu veriyor...
Benden önce insanoğlunun ne yapmış ve ne yaşamış olduğu çok ilgimi çekerdi eskiden, şimdi nedense pek geçmişle vakit geçirmek istemez bir ruh hali içindeyim. Doğanın sadeliği, filler, maymunlar ve heyecan uyandıran asaletli kobra yılanları çok daha heyecan uyandırıyor kendi varlığımda! Yaşamın, üşüten, ısıran ve soluksuz bırakan doğal devingenliği, cazibesini arttırmaya devam ediyor.
Haridwar'da Delhi trenini bekliyoruz. Biletimiz her ne kadar ‘first class’ değilse de, biz istasyonun klimalı bekleme salonundayız. Henüz trenin gelmesine bir saatten fazla bir zaman var, sigara içme seanslarım nedeniyle sürekli bekleme salonundan çıkıp istasyonda geziniyorum ve yerlerde yatmış tren bekleyen Hintlileri göz hapsinde tutuyorum. Birden haykırmalar duyuluyor her kafadan bir ses. Gürültünün geldiği yöne doğru bakınca, bir kaç maymunun Hintlilerin meyve paketlerini çaldığını görüyorum gülerek. Çalıp, hemen istasyonun demirden yapılmış çatısına çıkıyorlar. Başımı kaldırınca farkettim ki; bir kilometrelik istasyon boyunca binlerce maymun tavanlarda kuşbakışı insanları seyrediyor, oynaşıp kucaklaşıyorlar... Ehhh ben durur muyum! Doğruca kendi aldığım meyve dolu poşetime doğru sevinçle koşturuyorum. İran'dan bu yana bir türlü tüketemediğim fıstık (fista) poşetini de kucaklayarak, soluğu istasyonun maymunlu bölgesinde alıyorum...
Birer ikişer fıstık atmaya başlayınca etrafım maymunlar tarafından sarıldı. Güya hakkaniyetli davranacağım, hepsinin yemesini istiyorum ya! Teker teker vermeye çalışıyorum, mandalina ve muzları da bölerek önlerine atıyorum ve içimden de biraz dokunma isteği geçiyor, acaba sevdirirler mi kendilerini? (Hindistan'da dikkatimi çeken bir başka şey; insanların ne hayvanlara ne de birbirlerine dokunmaması! Onca insan kalabalığı içinde biri diğerine değmeden nasıl yürüyebiliyor anlamış değilim. Tabii, cinsel taciz de pek yok buralarda.)
Vahşi doğanın dengesine müdahale edilir mi hiç! Diğerlerinden güçlü olan maymunlar bütün verdiklerimi yediler ve bu defa elimdeki poşetlere gözlerini diktiler. Ne olduğunu anlamaya kalmadan üç beş maymun aynı anda elime koluma hücum ettiler. Bir tanesi üzerimdeki Şalvar-ı kamizin pantolonuna öyle bir asıldı ki; beli lastikli pijama donu şeklindeki pantolonum bacaklarımdan sıyrılıverdi ve koskoca istasyonda çıplak kalıverdim. Tam dizi üstümde de bir acı hissettim bu arada ve bu elimdeki poşetleri bırakıverdim can havliyle maymun güruhuna doğru... İstasyonda bir kahkaha tufanı patladı ki sormayın, herkes bana gülüyor, yerlisi yabancısı hepsi gülmekten kırılıyor. Kolay mı çıplacık kalıverdim onca insanın içinde, millete orta oyunu oluverdim durup dururken. Pantolonum her yerinden parçalandı, tutup çekiştirerek süngüsü düşmüşler gibi bir girişim varmış ki klimalı salona! Ehh, onu da bu manzarayı görenler anlatsın.
Not; Maymun Tanrısının adı Hanuman. Hanuman Tanrı içimden geçen ince (!) sözlerden bolca nasibini aldı .
Haridwar - Hindistan
Yolculuk: 14
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN