Yolda dalgın ve özgür yürümek

Bir kitap okuyup hayatı değişen nesildeniz desem yeterli olmaz; zira kitap satırları arasına nice yeni uyanış gizlenmiştir, hem de her daim her devirde. Yazar bir sokağı anlatır, siz sokağı okursunuz ama anladığınız sokak değildir. Okyanusun ortasında bir adayı düşlerken bulursunuz kendinizi. Yazar patlıcan patates anlatır siz domatesli makarna düşleyerek iştahlanırsınız. Ha, romantik satırlar okurken neler düşlersiniz bilemem ama Stefan Zweıg’in Ein Verbummelter’ini okurken şimşekleri çaktırıverdim yine!
Erkek kahraman şehrin sokaklarında dalgın yürüyor, koşuyor, öylece duruyor ve kendini dünyadan soyutlayan içsel mırıltılarla kendi yaşamının bir bölümünü masaya yatırıyor. Bütün bunları yaparken sokaktaki diğer insanların varlığından en ufak bir rahatsızlık duymuyor. Umursamıyor da çünkü o an sadece kendisiyle ilgili bir sorunu çözmenin peşinde. Son derece özgürce dolaşıyor sokaklarda. Nasıl görünüyorum, kim ne der, kimden nasıl bir tehlike gelir diye düşünmüyor bile. Düşünmesine gerek yok çünkü o bir erkek. Onun dalgınlığından yararlanacak art niyetli bir karşı cinsin varlığı binde bir ihtimal bile değil!
Düşündüm…
Birden bire erkeklerin sokakta ne kadar özgür olduklarını düşündüm. Yolda, ormanda, doğada, toplum içinde, dünyanın sırtında nasıl da özgür soluk alıp dolaştıklarını düşündüm.
İçsel sıkıntısını dağıtmak için kendini dışarı atan kadının kendi sıkıntısı dışında sokakta daha pek çok dışsal tehlikeyi bertaraf etmek zorunda kaldığını düşündüm. Nasıl göründüğünden tutun da, el kol hareketlerine, hatta bakışlarına bile dikkat etmeleri kadın teninin zerrelerine nüfus etmiş nasıl bir tarihsel zehir olduğunu düşündüm.
Meczup olmayan bütün kadın bireylerin evi dışında hiçbir yerde özgür olmadığını düşündüm acı acı…
Evinde ne kadar özgür o da apayrı.
Erkek kahraman şehrin sokaklarında dalgın yürüyor, koşuyor, öylece duruyor ve kendini dünyadan soyutlayan içsel mırıltılarla kendi yaşamının bir bölümünü masaya yatırıyor. Bütün bunları yaparken sokaktaki diğer insanların varlığından en ufak bir rahatsızlık duymuyor. Umursamıyor da çünkü o an sadece kendisiyle ilgili bir sorunu çözmenin peşinde. Son derece özgürce dolaşıyor sokaklarda. Nasıl görünüyorum, kim ne der, kimden nasıl bir tehlike gelir diye düşünmüyor bile. Düşünmesine gerek yok çünkü o bir erkek. Onun dalgınlığından yararlanacak art niyetli bir karşı cinsin varlığı binde bir ihtimal bile değil!
Düşündüm…
Birden bire erkeklerin sokakta ne kadar özgür olduklarını düşündüm. Yolda, ormanda, doğada, toplum içinde, dünyanın sırtında nasıl da özgür soluk alıp dolaştıklarını düşündüm.
İçsel sıkıntısını dağıtmak için kendini dışarı atan kadının kendi sıkıntısı dışında sokakta daha pek çok dışsal tehlikeyi bertaraf etmek zorunda kaldığını düşündüm. Nasıl göründüğünden tutun da, el kol hareketlerine, hatta bakışlarına bile dikkat etmeleri kadın teninin zerrelerine nüfus etmiş nasıl bir tarihsel zehir olduğunu düşündüm.
Meczup olmayan bütün kadın bireylerin evi dışında hiçbir yerde özgür olmadığını düşündüm acı acı…
Evinde ne kadar özgür o da apayrı.

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN