Para su gibi akıp gidiyor, ilk zamanlar dikkatli davranmama rağmen son haftaya girdiğimizde ipin ucunu koyuverdim. Yolculuğuma başlamadan önceki düşüncelerimde olduğu gibi, rota az çok belli olmasına rağmen sürekli değişikliklere uğruyor. Kredi kartım yeterince yükünü tuttu, artık dönme zamanı geldi... Her rüyanın bir sonu vardır derler, yolculuk modundan, yerleşik düzene geçişimi merak etmeye başladım bile. Dönüşü uçakla gerçekleştirmeye karar verdik. Bu kararda Türkiye'deki sevdiklerimin etkisi büyük, Taftan çölünü bir kez daha geçmemem için gıyabımda kuvvetli bir lobi oluşmuş anladığım kadarıyla...
Delhi'den bineceğiz uçağımıza. (Uçuşumuz Moskova üzerinden aktarmalı) Kaldığımız otel New Delhi ile Old Delhi'nin birleştiği Bahar Ganj denilen çok büyük bir pazarın tam ortasında... İçim bir tuhaf oluyor son defa geçerken açık tuvaletlerin önünden! Otele giden dar sokağın hemen girişinde sıra sıra açık tuvaletler var, alışveriş yapıp her otele dönüşümde, kızıp söylenerek geçerdim önlerinden, "mokun da mistiği bu olsa gerek diyerek, pis insanlar, görgüsüzler homur homur..." Son geçişimde içim cız etti, bu görüntüye bile nasıl da alışmışım!
Özleyeceğim seni Hindistan Ana...
Günlerdir pek bir şey yiyemez haldeyim, sıcaktan ve yorgunluktan iştahım iyice kapandı, sosu olmayan yiyecekler hayalimde resmi geçit yapıyorlar. Şu masala sos olayını dönüşümde uzun uzun işleyeceğim yazılarımda. Yeme içme zenginliğinin ucu bucağı görünür gibi değil buralarda. Masala, Hintçede baharat anlamına geliyor. Baharat da, memleket anlamında kullanılıyor Hintçede. Bir çok yazımda belirttiğim gibi, masalasız hiçbir şey yok gibi. Burnum kokuları ayırt edemez oldu artık, neyin tadına baksam parfüm sıkılmış gibi. Doğasının özelliklerinden olsa gerek, bütün meyveler de esans kokuyor. Kokmayan bir meyve sebze varsa eğer; yerken üzerine mutlaka bolca masala tuz veya masala şeker ilave ediliyor! Geçen gün kızarmış patates canım istedi, baktım, kızartılan koşullar içime sindi 10 Rupilik almak üzere tezgaha sokuldum, dur demeye fırsat kalmadan üzerine bolca masala tuz serpiverdi satıcı, hey mübarekler sade tuz da mı yok bu kıtada! Beyaz peynir ve zeytinyağlı taze fasulye gözümde tütüyor damak alışkanlıklarımı çok özledim, insanlarımı da...
Delhi bu gün 39 derece... Her yerde inanılmaz derecede yiyecek bolluğu var, Hindistan'a fakir ve aç insanların ülkesi deniyor ya hiç doğru değil! Hiç kimsenin aç kalamayacağı kadar bol yiyecek var burada. Parası olmayanların aç kalma sorunu olamaz. Çünkü bütün tapınaklarda sabah akşam bedava yemek veriliyor herkese. Kast sistemindeki dengeyi çözebilmek kolay değil, hangi kasttan kişi neleri yapar - yapmaz, anlayabilmek için sanırım daha uzun süre kalmalı bu topraklarda..
Bildiğim kadarıyla, Brahman'lar birinci kastı oluşturuyorlar. (Rahipler ve soylular). Brahman'lar, Tanrının ağzından varolmuşlar! Askerler ve resmi görevliler ikinci kast. Tanrının kol ve pazularından yaratılmışlar! Tüccar ve esnaflar ise, üçüncü kastı oluşturuyorlar. Bu grup, Tanrının belinden yaratılmış! En alt ve dördüncü kast olan köylülerle hizmetçiler, Tanrının ayaklarından yaratılmışlar. Üst kastlarla aralarında büyük uçurum olan en alt kasttakilerin tek umudu, bu yaşamlarında üstlerindeki kastlara iyi hizmet ederlerse, bir sonraki bedenlenişlerinde üst sınıftan dünyaya gelebilmek!!!
İnançlarının kuvvetine gücü yeten varsa hiyerarşiyi soksun bu ülkeye, hani bazıları şaşırıyor ya, komünizm nasıl olmuş da burayı mesken tutamamış diye! Adamlar bir sonraki hayatlarına yatırım yapacak kadar ileri görüşlüler, (!) ne yapsınlar başkasının izmleriyle...
Hindistan'a ruhsal meteor derken hiç de haksız sayılmazdım, nereye baksanız bir çıkış kapısı var. Tanrıları içinizden çıkarıp açık havaya görünen bir yere oturtursanız her şey daha kolaylaşıyor! Buraya gelip pasaportunu yırtıp atan batılılar, hiç gelirleri olmadan ruhsal enerjiyle dolup taşarak tapınaklarda yaşayabiliyorlar! Yatacak yer ve yiyecek sorun değil. Fakirlik denilen kavram, batılı insanın kendi penceresinden standartlaştırdığı bir olgu. Burada Hint fakiri olmak önemli bir mertebe!
İnsan Hindistan'da yaşayınca, ne kadar az şeyin yeterli olabileceğini yaşayarak görüyor. Biz batılılar, ne çok şeyin hamallığını ve bekçiliğini yapıyoruz bir gün gerekli olabilir kaygısıyla! (İran'dan beriye geçip, doğunun doğusunu görene kadar kendimi doğulu sanırdım ve batılılık söylemlerini gülünç bulurdum!) Ölümü yada korkusunu geri püskürtme telaşıyla korunaklı ve garantili yaşamlar satın alıyoruz. Sanki ölüm; satın almanın ederini anlayabilirmiş gibi!
Hindistan yarımadasının 23 eyaletinden sadece 7 tanesini gezip görebilme şansım olabildi. Arzu etmeme rağmen göremediğim yerler aklımın bir köşesine takılı kalıyor. Sai Baba ve Bahailerin merkezi ile Ujjain bunlardan bir kaçı. Hayderabat, Kerala, Varanasi, Madras, Lucknow'u göremediğim için, Nepal'e geçemediğime üzülemiyorum...
Harç bitti yapı paydos. Tren yolculuklarının en hesaplısını tercih etmemize rağmen, yol parası çok tutuyor. Bu ülkeye gelip, çeşitli nedenlerle geri dönmek zorunda olan insanların yeniden gelebilmek için planlar yapmalarını şimdi daha iyi anlıyorum. Bir yolculuk sponsorum olsaydı diyesim geliyor.
Tüm gayri sıhhi koşullarına, tüm pis oluşlarını yerin dibine sokup çıkarmama rağmen özleyeceğim seni Baharat ana. Öyle hoşuma gitmişti ki memleketlerine "ana" deyişleri. Ve Hinduların çoğunlukta olmasına rağmen kendi ülkelerine sadece memleket-vatan demeleri çok duygulandırmıştı ilk duyduğumda. "Baharat Mataji" Hoşçakal Baharat Ana...
Ne zormuş veda yazısı yazmak, Richard Bach'ın veda sözcükleri ile gözlerimden akan tuzlu tad dilime dolaşıyor, tam nasıldı anımsamıyorum "Vedalar canını sıkmasın, dostlarla yeniden buluşabilmek için kısacık bir hoşçakal yeterlidir." Hoşçakal Hindistan.
Teşekkür ediyorum öncelikle kendi varlığıma, ayaklarımı yola çıkarıp ruhumu gezdirdiği için buralara doğru. Teşekkür ediyorum özüme, arzularıma ve bedenime, umutlarımı yitirdiğimi sandığım bir noktada, buraları görüp hissedebilmeme izin verdiği için.
Özel ve güzel insan, sabırlı insan, rehberim Zafer Bozkaya'ya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, bu yolculuğa çıkmamda kararlılığımı hissedip yardımlarını benden esirgemediği için. Teşekkürler Zafer Bozkaya, her şey için teşekkürler, onun web adresi: www.hindistangezi.com
Can dostum, yıllarımın dostu Ruhan Ataman, iyi ki varsın. Yüreğime düşen ilk ışığı anında farkedip bana maddi manevi tüm gücünle "hadi" dediğin için teşekkürler. Teşekkür ediyorum sana ve sevgili ablamız Türkan Ataman'a...
Pozitif enerjim, huzur kaynağım Turgay Tezgin, sesinin güçlü sıcaklığı ve mektupların, bu sıcak ülkede serinleten bir vahaydı. Teşekkür ediyorum...
Ve sevgili AE, www.amatorceedebiyat.com emeğinin ulaştığı her köşede güvenli pencerem oldun, mekanik ama; sımsıcak pencerene teşekkürlerimi sunuyorum sana ve seni okuyan yüreklere, herkese teşekkürler. Teşekkürler AE.
Sevgili üstad Mehmet Akyol, bana hediye ettiğin Bhagavad Gita'yı ve Kitab-ul Ayna'yı, elimde değil yüreğimde götürmem gerektiğini geç farkettim! Ayaklarımı suya erdirmeye devam ettiğin için sonsuz teşekkürler.
Sevgili ailem, tüm çılgınlıklarımı hoş görerek, sıradışı arzularımı gerçekleştirmemde hiçbir zaman gözümü arkada bırakmadığınız için, iç huzurumla beni yolcu edebildiğiniz için teşekkür ediyorum her birinize. İyi ki varsınız.
Yol ve yolculuk arkadaşlarıma, az gidip uz gidemediklerimize, yeni tanıştığım yolculuk yoldaşlarıma, emeği geçen tüm varlıklara teşekkür ediyorum...
Para su gibi akıp gidiyor, ilk zamanlar dikkatli davranmama rağmen son haftaya girdiğimizde ipin ucunu koyuverdim. Yolculuğuma başlamadan önceki düşüncelerimde olduğu gibi, rota az çok belli olmasına rağmen sürekli değişikliklere uğruyor. Kredi kartım yeterince yükünü tuttu, artık dönme zamanı geldi... Her rüyanın bir sonu vardır derler, yolculuk modundan, yerleşik düzene geçişimi merak etmeye başladım bile. Dönüşü uçakla gerçekleştirmeye karar verdik. Bu kararda Türkiye'deki sevdiklerimin etkisi büyük, Taftan çölünü bir kez daha geçmemem için gıyabımda kuvvetli bir lobi oluşmuş anladığım kadarıyla...
Delhi'den bineceğiz uçağımıza. (Uçuşumuz Moskova üzerinden aktarmalı) Kaldığımız otel New Delhi ile Old Delhi'nin birleştiği Bahar Ganj denilen çok büyük bir pazarın tam ortasında... İçim bir tuhaf oluyor son defa geçerken açık tuvaletlerin önünden! Otele giden dar sokağın hemen girişinde sıra sıra açık tuvaletler var, alışveriş yapıp her otele dönüşümde, kızıp söylenerek geçerdim önlerinden, "mokun da mistiği bu olsa gerek diyerek, pis insanlar, görgüsüzler homur homur..." Son geçişimde içim cız etti, bu görüntüye bile nasıl da alışmışım!
Özleyeceğim seni Hindistan Ana...
Günlerdir pek bir şey yiyemez haldeyim, sıcaktan ve yorgunluktan iştahım iyice kapandı, sosu olmayan yiyecekler hayalimde resmi geçit yapıyorlar. Şu masala sos olayını dönüşümde uzun uzun işleyeceğim yazılarımda. Yeme içme zenginliğinin ucu bucağı görünür gibi değil buralarda. Masala, Hintçede baharat anlamına geliyor. Baharat da, memleket anlamında kullanılıyor Hintçede. Bir çok yazımda belirttiğim gibi, masalasız hiçbir şey yok gibi. Burnum kokuları ayırt edemez oldu artık, neyin tadına baksam parfüm sıkılmış gibi. Doğasının özelliklerinden olsa gerek, bütün meyveler de esans kokuyor. Kokmayan bir meyve sebze varsa eğer; yerken üzerine mutlaka bolca masala tuz veya masala şeker ilave ediliyor! Geçen gün kızarmış patates canım istedi, baktım, kızartılan koşullar içime sindi 10 Rupilik almak üzere tezgaha sokuldum, dur demeye fırsat kalmadan üzerine bolca masala tuz serpiverdi satıcı, hey mübarekler sade tuz da mı yok bu kıtada! Beyaz peynir ve zeytinyağlı taze fasulye gözümde tütüyor damak alışkanlıklarımı çok özledim, insanlarımı da...
Delhi bu gün 39 derece... Her yerde inanılmaz derecede yiyecek bolluğu var, Hindistan'a fakir ve aç insanların ülkesi deniyor ya hiç doğru değil! Hiç kimsenin aç kalamayacağı kadar bol yiyecek var burada. Parası olmayanların aç kalma sorunu olamaz. Çünkü bütün tapınaklarda sabah akşam bedava yemek veriliyor herkese. Kast sistemindeki dengeyi çözebilmek kolay değil, hangi kasttan kişi neleri yapar - yapmaz, anlayabilmek için sanırım daha uzun süre kalmalı bu topraklarda..
Bildiğim kadarıyla, Brahman'lar birinci kastı oluşturuyorlar. (Rahipler ve soylular). Brahman'lar, Tanrının ağzından varolmuşlar! Askerler ve resmi görevliler ikinci kast. Tanrının kol ve pazularından yaratılmışlar! Tüccar ve esnaflar ise, üçüncü kastı oluşturuyorlar. Bu grup, Tanrının belinden yaratılmış! En alt ve dördüncü kast olan köylülerle hizmetçiler, Tanrının ayaklarından yaratılmışlar. Üst kastlarla aralarında büyük uçurum olan en alt kasttakilerin tek umudu, bu yaşamlarında üstlerindeki kastlara iyi hizmet ederlerse, bir sonraki bedenlenişlerinde üst sınıftan dünyaya gelebilmek!!!
İnançlarının kuvvetine gücü yeten varsa hiyerarşiyi soksun bu ülkeye, hani bazıları şaşırıyor ya, komünizm nasıl olmuş da burayı mesken tutamamış diye! Adamlar bir sonraki hayatlarına yatırım yapacak kadar ileri görüşlüler, (!) ne yapsınlar başkasının izmleriyle...
Hindistan'a ruhsal meteor derken hiç de haksız sayılmazdım, nereye baksanız bir çıkış kapısı var. Tanrıları içinizden çıkarıp açık havaya görünen bir yere oturtursanız her şey daha kolaylaşıyor! Buraya gelip pasaportunu yırtıp atan batılılar, hiç gelirleri olmadan ruhsal enerjiyle dolup taşarak tapınaklarda yaşayabiliyorlar! Yatacak yer ve yiyecek sorun değil. Fakirlik denilen kavram, batılı insanın kendi penceresinden standartlaştırdığı bir olgu. Burada Hint fakiri olmak önemli bir mertebe!
İnsan Hindistan'da yaşayınca, ne kadar az şeyin yeterli olabileceğini yaşayarak görüyor. Biz batılılar, ne çok şeyin hamallığını ve bekçiliğini yapıyoruz bir gün gerekli olabilir kaygısıyla! (İran'dan beriye geçip, doğunun doğusunu görene kadar kendimi doğulu sanırdım ve batılılık söylemlerini gülünç bulurdum!) Ölümü yada korkusunu geri püskürtme telaşıyla korunaklı ve garantili yaşamlar satın alıyoruz. Sanki ölüm; satın almanın ederini anlayabilirmiş gibi!
Hindistan yarımadasının 23 eyaletinden sadece 7 tanesini gezip görebilme şansım olabildi. Arzu etmeme rağmen göremediğim yerler aklımın bir köşesine takılı kalıyor. Sai Baba ve Bahailerin merkezi ile Ujjain bunlardan bir kaçı. Hayderabat, Kerala, Varanasi, Madras, Lucknow'u göremediğim için, Nepal'e geçemediğime üzülemiyorum...
Harç bitti yapı paydos. Tren yolculuklarının en hesaplısını tercih etmemize rağmen, yol parası çok tutuyor. Bu ülkeye gelip, çeşitli nedenlerle geri dönmek zorunda olan insanların yeniden gelebilmek için planlar yapmalarını şimdi daha iyi anlıyorum. Bir yolculuk sponsorum olsaydı diyesim geliyor.
Tüm gayri sıhhi koşullarına, tüm pis oluşlarını yerin dibine sokup çıkarmama rağmen özleyeceğim seni Baharat ana. Öyle hoşuma gitmişti ki memleketlerine "ana" deyişleri. Ve Hinduların çoğunlukta olmasına rağmen kendi ülkelerine sadece memleket-vatan demeleri çok duygulandırmıştı ilk duyduğumda. "Baharat Mataji" Hoşçakal Baharat Ana...
Ne zormuş veda yazısı yazmak, Richard Bach'ın veda sözcükleri ile gözlerimden akan tuzlu tad dilime dolaşıyor, tam nasıldı anımsamıyorum "Vedalar canını sıkmasın, dostlarla yeniden buluşabilmek için kısacık bir hoşçakal yeterlidir." Hoşçakal Hindistan.
Teşekkür ediyorum öncelikle kendi varlığıma, ayaklarımı yola çıkarıp ruhumu gezdirdiği için buralara doğru. Teşekkür ediyorum özüme, arzularıma ve bedenime, umutlarımı yitirdiğimi sandığım bir noktada, buraları görüp hissedebilmeme izin verdiği için.
Özel ve güzel insan, sabırlı insan, rehberim Zafer Bozkaya'ya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, bu yolculuğa çıkmamda kararlılığımı hissedip yardımlarını benden esirgemediği için. Teşekkürler Zafer Bozkaya, her şey için teşekkürler, onun web adresi: www.hindistangezi.com
Can dostum, yıllarımın dostu Ruhan Ataman, iyi ki varsın. Yüreğime düşen ilk ışığı anında farkedip bana maddi manevi tüm gücünle "hadi" dediğin için teşekkürler. Teşekkür ediyorum sana ve sevgili ablamız Türkan Ataman'a...
Pozitif enerjim, huzur kaynağım Turgay Tezgin, sesinin güçlü sıcaklığı ve mektupların, bu sıcak ülkede serinleten bir vahaydı. Teşekkür ediyorum...
Ve sevgili AE, www.amatorceedebiyat.com emeğinin ulaştığı her köşede güvenli pencerem oldun, mekanik ama; sımsıcak pencerene teşekkürlerimi sunuyorum sana ve seni okuyan yüreklere, herkese teşekkürler. Teşekkürler AE.
Sevgili üstad Mehmet Akyol, bana hediye ettiğin Bhagavad Gita'yı ve Kitab-ul Ayna'yı, elimde değil yüreğimde götürmem gerektiğini geç farkettim! Ayaklarımı suya erdirmeye devam ettiğin için sonsuz teşekkürler.
Sevgili ailem, tüm çılgınlıklarımı hoş görerek, sıradışı arzularımı gerçekleştirmemde hiçbir zaman gözümü arkada bırakmadığınız için, iç huzurumla beni yolcu edebildiğiniz için teşekkür ediyorum her birinize. İyi ki varsınız.
Yol ve yolculuk arkadaşlarıma, az gidip uz gidemediklerimize, yeni tanıştığım yolculuk yoldaşlarıma, emeği geçen tüm varlıklara teşekkür ediyorum...