Yeni Delhi'nin Jainleri
İşini seven ve iyi yapmaya çalışan insanlara saygım sonsuzdur. Rehberim Zafer Bozkaya da onlardan biri, gezginci ruhunu ve duyargalarını sürekli yeni keşiflere açık tutuyor. Bildikleriyle yetinmeyip yeni olan her şeye karşı meraklanıyor ve bilgi hazinesine yeni oluşumlar katmak konusunda engel tanımıyor. Bulunduğu bölgede iletişim içinde olduğu insanları ne yapıp edip arıyor ve taze bilgilere ulaşmanın yollarını arıyor.
Yeni Delhi'de, Centre Academics Dil Merkezi müdürü Ali Akkız ile tanışıp misafiri olmamız bu sayede gerçekleşti. Ali Akkız ve aynı okulun Türkçe-İngilizce öğretmenlerinden Yasin Yakut ile gezimiz süresince iki kez bir araya geldik. Uzunca bir süre küçük grubumuz dışında bir Türk'e rastlamadığımız için, onlarla iletişime geçmek benim de pek hoşuma gitti. Yabancı bir ülkeyi farklı insanların gözlemleriyle de anlayıp dinlemek, ortak özelliklerde buluşmak heyecan vericiydi. Özellikle Yasin bey iki yıldır Hindistan'da yaşadığı için deneyim sahibiydi Hintliler konusunda, aynı zamanda da Delhi Üniversitesi'nde mastır yapıyormuş.
Ali beyin Hindistan geçmişi 6-7 ay ile sınırlı olmasına rağmen, Hint dinleri konusunda geniş bilgi sahibi olması beni şaşırttı. Ali bey, eşini ve çocuğunu da getirmiş Türkiye'den ve çok güzel bir ev tutup yerleşmişler Yeni Delhi'ye. İlk buluşmamızda evini ve yerleşim bölgesinin koşullarını öyle güzel dile getirdi ki, nazik davetini sevinçle kabul ettik. Laf aramızda, otel, tren, istasyon gibi mecburi konakladığımız genel yerlerden sonra sıcak bir ev ortamı daveti oldukça cazipti hiç kuşkusuz...
Ali beyin evi, Hindu dininin kollarından biri olan Jain mezhebi cemaatinin bulunduğu bölgedeymiş. Jainler diye anılan bu mezhep üyeleri hakkında daha önce bir şeyler duymuştum, fakat, Ali beyi dinledikçe merakım iyice arttı. East Delhi'nin oldukça bakımlı bir bölgesinde olan Jain kolonisi, özel koruma altındaki (bizdeki site düzeni gibi) villa tipi evlerden oluşuyor. Ali beyin ev sahibi emekli bir general ve tabii Jainmiş, evi kiraya vermeden önce Ali beyden bazı teminatlar istemiş. Maddi teminatlar gayet doğal ve normal olmasına karşınn, manevi teminatları da kontratta belirtmiş olması ilgimi çeken bir unsur oldu. Ev sahibi kontrata, evde et yenmeyeceği hayvan kesilmeyeceği konusunda madde koydurmuş!
Jainler çok sıkı vejetaryen, (saf vejetaryen) Öyle ki, canlı olan hiçbir şeyi yemiyorlar. Et yemedikleri gibi, hayvansal ürünleri (yumurta, bal) ve toprak altındaki yumrulu sebzeleri de yemiyorlar. (Patates, soğan, sarımsak, yer elması, turp, vs.) Toprak altındaki canlıların beslendiği yumruları sökmüyorlar ki, yanlışlıkla yumrularla beslenen hayvanların yaşama hakkı son bulmasın!
Sokaklarda yüzü maskeli insanlar görmüştüm ve kendi kendime şöyle demiştim "hımm sokakların tozundan ve rikşa egsozundan korunuyorlar" Ve yine kendi içimde çelişkiye düşmüştüm, "bu kadar hijyen davrandıklarına göre niçin çevre kirliliğine duyarlı bir toplumsal politika izlemiyorlar?" Meğer işin aslı çok farklıymış, o maskeli insanlar (ağzı ve burunu kapatan beyaz sağlık maskeleri) çevreden tozu veya pisliği yutmamak için değil, havada uçuşan börtü böceği ve görünmeyen canlıları yanlışlıkla yutarak öldürmemek için maske takıyorlarmış!
Canlılara bilerek veya bilmeyerek zarar vermemek için ellerinden ne gelirse yapan bir mezhep Jainler.
Yasin bey bizi arabası ile aldı ve Jain kolonisi evlerinin bulunduğu siteden içeri, Ali beyin evine geldik. İlk dikkatimi çeken şey, bütün evlerin bahçe kapısında sanki resmi daire gibi bayraklar olması. Ayrıca, her evin kapısında o evin sahiplerinin seceresi ve ünvanı büyükçe plaketlerde yazılı. Bitişik nizamlı oldukça bakımlı evlerde İngiliz mimarisinin etkileri göze çarpıyor, küçük bir kale gibi inşa edilmiş yapıların tavanlarında renkli kubbeli camlar olması ve evin geniş salonunun camsız olması ilgi çekiyor. Her binada gamalı haça benzeyen Jain amblemleri mutlaka var...
Jainler evlerinde çıplak dolaşıyorlar, özellikle aile büyüklerinin (atalarının) çırılçıplak fotoğraflarını iş yerleri olan dükkanlarında da büyütülmüş bir çerçevede görmek çok normal. Jainler tapınaklarına giderken beyazlar giyiyorlar, Ganj kenarında yıkanan ve artilere (Ganj'ın kutsanması seremonilerine) katılan Hindular arasındaki renk farklılıklarını bir türlü anlayamamıştım, sarı-turuncu ve beyaz giysi farklılığı mezhep farklılığını temsil ediyor, Hindistan'da din ve mezhep skalası konusunda kesinleşmiş bir sayı yoktur zira; pek bilinmeyen aşiretvari yüzlerce tarikat ve mezhep mevcut...
Jainler, çoğunlukla iş adamı zenginlerden oluşan bir seçkinler topluluğu. Ticarette genel nüfusun içinde Sihler gibi öne çıkıyorlar. Bazı dükkanlardaki çırılçıplak aile büyüğü fotoğraflarını her görüşümde, jain dininin inceliklerini bilmediğim için o dükkan sahibinin dedesi yada babasının bir sadu olduğunu düşünmüştüm önceleri!
Zaten bu ülkeyi anlayabilmek mümkün değil, şehrin en kalabalık caddesinde çırılçıplak yürüyen bir sadu görmek çok normal. Kimse dönüp bakmıyor, bakmadığı gibi caddenin tam ortasında ağır ağır yürüyen çıplak bir sadunun geçmesini sabırla bekliyorlar. Hiç kimse çabuk geçmesi için korna çalmıyor... Gerçek saduların ise çevreleriyle ve dış dünya ile bağlantıları hiç yok, o yüzden laf atsanız da cevap vermiyorlar. Onlardan biriyle fotoğraf çektirme şansım olamıyor; çünkü, işitmiyor ve ilgilenmiyorlar hiç kimseyle... Ehh ne yapayım? Ben de şarlatan bir saduyla fotoğrafladım kendimi...

4 Nisan 2004 Yeni Delhi
Yolculuk: 15
Yeni Delhi'de, Centre Academics Dil Merkezi müdürü Ali Akkız ile tanışıp misafiri olmamız bu sayede gerçekleşti. Ali Akkız ve aynı okulun Türkçe-İngilizce öğretmenlerinden Yasin Yakut ile gezimiz süresince iki kez bir araya geldik. Uzunca bir süre küçük grubumuz dışında bir Türk'e rastlamadığımız için, onlarla iletişime geçmek benim de pek hoşuma gitti. Yabancı bir ülkeyi farklı insanların gözlemleriyle de anlayıp dinlemek, ortak özelliklerde buluşmak heyecan vericiydi. Özellikle Yasin bey iki yıldır Hindistan'da yaşadığı için deneyim sahibiydi Hintliler konusunda, aynı zamanda da Delhi Üniversitesi'nde mastır yapıyormuş.
Ali beyin Hindistan geçmişi 6-7 ay ile sınırlı olmasına rağmen, Hint dinleri konusunda geniş bilgi sahibi olması beni şaşırttı. Ali bey, eşini ve çocuğunu da getirmiş Türkiye'den ve çok güzel bir ev tutup yerleşmişler Yeni Delhi'ye. İlk buluşmamızda evini ve yerleşim bölgesinin koşullarını öyle güzel dile getirdi ki, nazik davetini sevinçle kabul ettik. Laf aramızda, otel, tren, istasyon gibi mecburi konakladığımız genel yerlerden sonra sıcak bir ev ortamı daveti oldukça cazipti hiç kuşkusuz...
Ali beyin evi, Hindu dininin kollarından biri olan Jain mezhebi cemaatinin bulunduğu bölgedeymiş. Jainler diye anılan bu mezhep üyeleri hakkında daha önce bir şeyler duymuştum, fakat, Ali beyi dinledikçe merakım iyice arttı. East Delhi'nin oldukça bakımlı bir bölgesinde olan Jain kolonisi, özel koruma altındaki (bizdeki site düzeni gibi) villa tipi evlerden oluşuyor. Ali beyin ev sahibi emekli bir general ve tabii Jainmiş, evi kiraya vermeden önce Ali beyden bazı teminatlar istemiş. Maddi teminatlar gayet doğal ve normal olmasına karşınn, manevi teminatları da kontratta belirtmiş olması ilgimi çeken bir unsur oldu. Ev sahibi kontrata, evde et yenmeyeceği hayvan kesilmeyeceği konusunda madde koydurmuş!
Jainler çok sıkı vejetaryen, (saf vejetaryen) Öyle ki, canlı olan hiçbir şeyi yemiyorlar. Et yemedikleri gibi, hayvansal ürünleri (yumurta, bal) ve toprak altındaki yumrulu sebzeleri de yemiyorlar. (Patates, soğan, sarımsak, yer elması, turp, vs.) Toprak altındaki canlıların beslendiği yumruları sökmüyorlar ki, yanlışlıkla yumrularla beslenen hayvanların yaşama hakkı son bulmasın!
Sokaklarda yüzü maskeli insanlar görmüştüm ve kendi kendime şöyle demiştim "hımm sokakların tozundan ve rikşa egsozundan korunuyorlar" Ve yine kendi içimde çelişkiye düşmüştüm, "bu kadar hijyen davrandıklarına göre niçin çevre kirliliğine duyarlı bir toplumsal politika izlemiyorlar?" Meğer işin aslı çok farklıymış, o maskeli insanlar (ağzı ve burunu kapatan beyaz sağlık maskeleri) çevreden tozu veya pisliği yutmamak için değil, havada uçuşan börtü böceği ve görünmeyen canlıları yanlışlıkla yutarak öldürmemek için maske takıyorlarmış!
Canlılara bilerek veya bilmeyerek zarar vermemek için ellerinden ne gelirse yapan bir mezhep Jainler.
Yasin bey bizi arabası ile aldı ve Jain kolonisi evlerinin bulunduğu siteden içeri, Ali beyin evine geldik. İlk dikkatimi çeken şey, bütün evlerin bahçe kapısında sanki resmi daire gibi bayraklar olması. Ayrıca, her evin kapısında o evin sahiplerinin seceresi ve ünvanı büyükçe plaketlerde yazılı. Bitişik nizamlı oldukça bakımlı evlerde İngiliz mimarisinin etkileri göze çarpıyor, küçük bir kale gibi inşa edilmiş yapıların tavanlarında renkli kubbeli camlar olması ve evin geniş salonunun camsız olması ilgi çekiyor. Her binada gamalı haça benzeyen Jain amblemleri mutlaka var...
Jainler evlerinde çıplak dolaşıyorlar, özellikle aile büyüklerinin (atalarının) çırılçıplak fotoğraflarını iş yerleri olan dükkanlarında da büyütülmüş bir çerçevede görmek çok normal. Jainler tapınaklarına giderken beyazlar giyiyorlar, Ganj kenarında yıkanan ve artilere (Ganj'ın kutsanması seremonilerine) katılan Hindular arasındaki renk farklılıklarını bir türlü anlayamamıştım, sarı-turuncu ve beyaz giysi farklılığı mezhep farklılığını temsil ediyor, Hindistan'da din ve mezhep skalası konusunda kesinleşmiş bir sayı yoktur zira; pek bilinmeyen aşiretvari yüzlerce tarikat ve mezhep mevcut...
Jainler, çoğunlukla iş adamı zenginlerden oluşan bir seçkinler topluluğu. Ticarette genel nüfusun içinde Sihler gibi öne çıkıyorlar. Bazı dükkanlardaki çırılçıplak aile büyüğü fotoğraflarını her görüşümde, jain dininin inceliklerini bilmediğim için o dükkan sahibinin dedesi yada babasının bir sadu olduğunu düşünmüştüm önceleri!
Zaten bu ülkeyi anlayabilmek mümkün değil, şehrin en kalabalık caddesinde çırılçıplak yürüyen bir sadu görmek çok normal. Kimse dönüp bakmıyor, bakmadığı gibi caddenin tam ortasında ağır ağır yürüyen çıplak bir sadunun geçmesini sabırla bekliyorlar. Hiç kimse çabuk geçmesi için korna çalmıyor... Gerçek saduların ise çevreleriyle ve dış dünya ile bağlantıları hiç yok, o yüzden laf atsanız da cevap vermiyorlar. Onlardan biriyle fotoğraf çektirme şansım olamıyor; çünkü, işitmiyor ve ilgilenmiyorlar hiç kimseyle... Ehh ne yapayım? Ben de şarlatan bir saduyla fotoğrafladım kendimi...

4 Nisan 2004 Yeni Delhi
Yolculuk: 15
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN