Gökçen Adar ile Alaçatı
Alaçatı bir başka dünya.
Alaçatı başka dünya hele Gökçen Adar ile bambaşka, dopdolu bir dünya. İkisi bir araya geldiğinde kim tutar kaymaklı damla sakızlı çörekleri?
Hadi size Alaçatı Pazarı’nı gezdireyim dedi ilkin, sonra da Hacı Memiş’i. Pazar aşkım her dem alevlendiği için Hacı Memiş kimdir diye sormadan kendimizi Alaçatı pazarının otlarıyla, sebze meyveleri arasında buluverdik. Hacı Memiş, Alaçatı’nın en eski yerleşik mahallesiymiş bu arada.
Başladık pazar tavafına. Her bir güzelliği bir an önce yaşayabilmenin çabukluğuyla adımladık pazarın tezgâhlar arası renk cümbüşünü. İşte orada rengârenk sümbüller, nergisler ve yaşasın dağ lalesi anemonlar… Ah, avucuma Gökçen bey tarafından tutuşturulan mevsimin ilk anemonları bu kadar erken mi açıyorlardı! Şubatı bulur sanırdım oysa, bu yıl kış da olmadı desek yeri. Lütfen aldanmayın badem çiçekleri!
Kaymaklı damla sakızlı çöreğin heyecanıymış hızlı adımlarımızın nedeni. Öğleden sonraya kalmamış, sabahtan yeterince varmış! Boynu bükük çocuklar gibiydik boş camekânın önünde! Olsun, biz de diğer bir tat olan lorlu sakızlı Alaçatı kurabiyesiyle demlendirdik çay molamızı.
Gökçen Adar, yazmış olduğu “Yaşamla Flört” kitabındaki kararlılığıyla flört edercesine adımlıyor Alaçatı sokaklarını. Herkesi, her bir dükkânı, bütün güzel dost kapılarını çalarak dolaşıyoruz. Bütün yüzler gülümsüyor onu görünce, tatlı bir sükûnet hakim sokaklara kışın… Yazları iç avluların rehavetine gömüldüğünü söyleseler de, kış canlılığının yerleşik ahaliye iyi geldiği besbelli. Yılbaşı coşkusunu henüz üzerinden silkeleyememişliğin verdiği bir sarhoşluk hakim Alaçatı’ya.
Çeyrek yüzyıldır Alaçatılı olan Gökçen Adar’ın penceresinden Alaçatı’yı soluklamak, her bir sokağını onun adımlarının ardından takip etmek ayrı bir keyif. Kuytu Restoran'ın önündeki sokaktan başladığımız pazar yerindeki gezimizden sonra istikamet Kirli Çıkı’ydı. “Kirli Çıkı”, Gökçen beyin Anadolu el sanatları ile Ege ve Akdeniz kıyılarının antika bakır, cam ve porselen eşyalarıyla dolu keyfiyetli dükkânı. Besili ve mağrur kedilerin antikalar arasında salındığı minik bir çırlı çıfıt çarşısı burası. Küçücük ve sevimli, limon içi fıçıcık tekerlemesine tutulacağınız şirinlik muskası.
Başka kapılar, başka antikacılar, başka başka duraklara selam vererek; Camgeran, Oktay Durna’nın Eskiden’i, Kuş Kafesi, Asma Yaprağı, Kuytu, The Hotel, Tuval, Dutlu Kahve, ve Be-Dest derken gün akşam oldu.
Adını koymakta zorlanacağınız, algılarımızın uçuştuğu Alıçatı, Arnavut kaldırımlı bükümlü eski sokaklarıyla Foça’ya çok benziyor. Tipik Ege. Ne var ki bozulmamış Ege mimarisi burada çok fazla dikkat çekiyor. Foça’ya dekor ve butik kent derim hep, buraya dekor diyemedim nedense! Pamuk şekeri kıvamındaki renkleriyle, masal kahramanlarının ayakkabılarını giyip dolaştığı masal kent demek geçiyor dilimin ucundan. Ortak bir dil bulabilir miyim diye dolanırım kentlerin sokaklarında, bulurum bazen! Diğerinin aynı gibidir çoğu, bazıları ise diğerinin aynılığından yola çıkıp bambaşka bir yurt olmuştur. Onu hemen fark edersiniz.
Var tabi, başka yaşamlar var az ötemizde!
Bazı insanlar yaşam eleklerini farklı elemişler, farklı gözlüklerle süzüyorlar bildik dünyamızı. Farklı ve daha neşeli bir flörte eşlik edercesine asılmışlar gündelik yaşamlarına. Sanırım onları özel kılan da bu.
Hacı Memiş Mahallesi’nin çarşı sokağında, “Destinaaaa, nasılsıııın?” diye sesleniyor kucağında eski zaman anılarından ağırlaşmış küçük ahşap eşyalar taşıyan alımlı bir hanıma. Hemen yanıt veriyor Gökçen beye, ikisi de tatlı bir kıkırdamanın “nerede kalmıştık” havasında devam ediyorlar. Destina’ya “versene bunu bana” diyor kucağındaki ağaç nihaleye uzanarak, o da “vermem eve götürüyorum” diyor, yine gülüşüyorlar en kısa zamanda tekrar görüşünceye…

Bir diğeri “hadi toplanıp yemek yapalım bir akşam yeme içmecesine” diye takılıyor. Bir kocaman âlâ çatı altına toplanmış süzme bal kıvamında insanların benzerleriyle farklılaşabildiği bir tuhaf yer burası. Yol ortası, kapı aralığı muhabbetlerle tanıyor tanışıyorsunuz Gökçen Adar’ın dokunduğu böylesi Alaçatı’yla…
Hacı Memiş Mahallesi’nin yaşam fışkıran sokaklarında dolaşmak, daha önceki gelişlerimde hiç bu kadar keyifli olmamıştı! Klavuzunu söyle sana aldığın hazzı söyleyeyim deme noktasında, Gökçen Adar’ın kitaplarından, yapmak istediklerinden söz etmeye sıra gelmedi.
İzmir’de mutfağa meraklı bir anne babanın çocuğu olarak doğmuş lezzet avcısı o. Dilin damağın ve yaşamın tüm renklerinin buluştuğu tat kaşifliği onu yazmaya ve arşivciliğe sürüklemiş. Günümüzde yokolan veya kaybolmaya yüz tutan nice lezzeti öne çıkarmak gibi bir misyonu var. Beşbin beşyüz kadar yemek tarifiyle Anadolu Mutfağı’na ciddi bir katkı sağlayacak arşive sahip. Yayınlanmış kitaplarının yanı sıra, yenileri ve kalıcı olmasını arzuladığı kaybolmasını istemediği değerlerin kayıt altına alınma çabalarına coşkuyla devam ediyor. Sevgili Gökçen Adar, tam bir kirli çıkı, gelecek nesillere bırakacağı ne çok armağanı var.
Alaçatı’yı, Alaçatı ile bütünleşmiş İzmirli bir lezzet avcısı ile adımlamak ayrıcalık ise evet o ayrıcalığı yaşamış biri olarak şunu da söylemez isem içimde kalacak; Bir belde, bir yurt ne kadar güzel ve çekici olursa olsun onu yaşanılır kılan içinde barınan insanlarıdır. Güzel insanlar güzelleştirir dünyayı. Alaçatı ve Gökçen Adar’a selam olsun…


Alaçatı başka dünya hele Gökçen Adar ile bambaşka, dopdolu bir dünya. İkisi bir araya geldiğinde kim tutar kaymaklı damla sakızlı çörekleri?
Hadi size Alaçatı Pazarı’nı gezdireyim dedi ilkin, sonra da Hacı Memiş’i. Pazar aşkım her dem alevlendiği için Hacı Memiş kimdir diye sormadan kendimizi Alaçatı pazarının otlarıyla, sebze meyveleri arasında buluverdik. Hacı Memiş, Alaçatı’nın en eski yerleşik mahallesiymiş bu arada.
Başladık pazar tavafına. Her bir güzelliği bir an önce yaşayabilmenin çabukluğuyla adımladık pazarın tezgâhlar arası renk cümbüşünü. İşte orada rengârenk sümbüller, nergisler ve yaşasın dağ lalesi anemonlar… Ah, avucuma Gökçen bey tarafından tutuşturulan mevsimin ilk anemonları bu kadar erken mi açıyorlardı! Şubatı bulur sanırdım oysa, bu yıl kış da olmadı desek yeri. Lütfen aldanmayın badem çiçekleri!
Kaymaklı damla sakızlı çöreğin heyecanıymış hızlı adımlarımızın nedeni. Öğleden sonraya kalmamış, sabahtan yeterince varmış! Boynu bükük çocuklar gibiydik boş camekânın önünde! Olsun, biz de diğer bir tat olan lorlu sakızlı Alaçatı kurabiyesiyle demlendirdik çay molamızı.
Gökçen Adar, yazmış olduğu “Yaşamla Flört” kitabındaki kararlılığıyla flört edercesine adımlıyor Alaçatı sokaklarını. Herkesi, her bir dükkânı, bütün güzel dost kapılarını çalarak dolaşıyoruz. Bütün yüzler gülümsüyor onu görünce, tatlı bir sükûnet hakim sokaklara kışın… Yazları iç avluların rehavetine gömüldüğünü söyleseler de, kış canlılığının yerleşik ahaliye iyi geldiği besbelli. Yılbaşı coşkusunu henüz üzerinden silkeleyememişliğin verdiği bir sarhoşluk hakim Alaçatı’ya.
Çeyrek yüzyıldır Alaçatılı olan Gökçen Adar’ın penceresinden Alaçatı’yı soluklamak, her bir sokağını onun adımlarının ardından takip etmek ayrı bir keyif. Kuytu Restoran'ın önündeki sokaktan başladığımız pazar yerindeki gezimizden sonra istikamet Kirli Çıkı’ydı. “Kirli Çıkı”, Gökçen beyin Anadolu el sanatları ile Ege ve Akdeniz kıyılarının antika bakır, cam ve porselen eşyalarıyla dolu keyfiyetli dükkânı. Besili ve mağrur kedilerin antikalar arasında salındığı minik bir çırlı çıfıt çarşısı burası. Küçücük ve sevimli, limon içi fıçıcık tekerlemesine tutulacağınız şirinlik muskası.
Başka kapılar, başka antikacılar, başka başka duraklara selam vererek; Camgeran, Oktay Durna’nın Eskiden’i, Kuş Kafesi, Asma Yaprağı, Kuytu, The Hotel, Tuval, Dutlu Kahve, ve Be-Dest derken gün akşam oldu.
Adını koymakta zorlanacağınız, algılarımızın uçuştuğu Alıçatı, Arnavut kaldırımlı bükümlü eski sokaklarıyla Foça’ya çok benziyor. Tipik Ege. Ne var ki bozulmamış Ege mimarisi burada çok fazla dikkat çekiyor. Foça’ya dekor ve butik kent derim hep, buraya dekor diyemedim nedense! Pamuk şekeri kıvamındaki renkleriyle, masal kahramanlarının ayakkabılarını giyip dolaştığı masal kent demek geçiyor dilimin ucundan. Ortak bir dil bulabilir miyim diye dolanırım kentlerin sokaklarında, bulurum bazen! Diğerinin aynı gibidir çoğu, bazıları ise diğerinin aynılığından yola çıkıp bambaşka bir yurt olmuştur. Onu hemen fark edersiniz.
Var tabi, başka yaşamlar var az ötemizde!
Bazı insanlar yaşam eleklerini farklı elemişler, farklı gözlüklerle süzüyorlar bildik dünyamızı. Farklı ve daha neşeli bir flörte eşlik edercesine asılmışlar gündelik yaşamlarına. Sanırım onları özel kılan da bu.
Hacı Memiş Mahallesi’nin çarşı sokağında, “Destinaaaa, nasılsıııın?” diye sesleniyor kucağında eski zaman anılarından ağırlaşmış küçük ahşap eşyalar taşıyan alımlı bir hanıma. Hemen yanıt veriyor Gökçen beye, ikisi de tatlı bir kıkırdamanın “nerede kalmıştık” havasında devam ediyorlar. Destina’ya “versene bunu bana” diyor kucağındaki ağaç nihaleye uzanarak, o da “vermem eve götürüyorum” diyor, yine gülüşüyorlar en kısa zamanda tekrar görüşünceye…

Bir diğeri “hadi toplanıp yemek yapalım bir akşam yeme içmecesine” diye takılıyor. Bir kocaman âlâ çatı altına toplanmış süzme bal kıvamında insanların benzerleriyle farklılaşabildiği bir tuhaf yer burası. Yol ortası, kapı aralığı muhabbetlerle tanıyor tanışıyorsunuz Gökçen Adar’ın dokunduğu böylesi Alaçatı’yla…
Hacı Memiş Mahallesi’nin yaşam fışkıran sokaklarında dolaşmak, daha önceki gelişlerimde hiç bu kadar keyifli olmamıştı! Klavuzunu söyle sana aldığın hazzı söyleyeyim deme noktasında, Gökçen Adar’ın kitaplarından, yapmak istediklerinden söz etmeye sıra gelmedi.
İzmir’de mutfağa meraklı bir anne babanın çocuğu olarak doğmuş lezzet avcısı o. Dilin damağın ve yaşamın tüm renklerinin buluştuğu tat kaşifliği onu yazmaya ve arşivciliğe sürüklemiş. Günümüzde yokolan veya kaybolmaya yüz tutan nice lezzeti öne çıkarmak gibi bir misyonu var. Beşbin beşyüz kadar yemek tarifiyle Anadolu Mutfağı’na ciddi bir katkı sağlayacak arşive sahip. Yayınlanmış kitaplarının yanı sıra, yenileri ve kalıcı olmasını arzuladığı kaybolmasını istemediği değerlerin kayıt altına alınma çabalarına coşkuyla devam ediyor. Sevgili Gökçen Adar, tam bir kirli çıkı, gelecek nesillere bırakacağı ne çok armağanı var.
Alaçatı’yı, Alaçatı ile bütünleşmiş İzmirli bir lezzet avcısı ile adımlamak ayrıcalık ise evet o ayrıcalığı yaşamış biri olarak şunu da söylemez isem içimde kalacak; Bir belde, bir yurt ne kadar güzel ve çekici olursa olsun onu yaşanılır kılan içinde barınan insanlarıdır. Güzel insanlar güzelleştirir dünyayı. Alaçatı ve Gökçen Adar’a selam olsun…







Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN