Futbolcular önemli müsabakalar öncesi kampa girerlerdi eskiden. Yine giriyorlar. Sonraları pek çok spor alanında kampa girmek moda oldu. Kamp deyince yaz kamplarını bilirdik evvel ezel! Kızılay gençlik kampı en bilineniydi. Sosyal hizmetler kampı, DSİ Kampı, Karayolları Kampı, havacı, karacılar, hukukçular kampı, doktorlar kampı diye birçok kurumsal dinlenme kampı deniz kenarlarını adeta parsellerdi. Bir de izcilik kampları vardı biz çocukken! 60’lı 70’li yılların batılılaşma özentisi olan orman ve deniz kenarlarında izci kampları oluşumları…
Kimin anası babası gönderirdi o kamplara bilmiyorum ama, biz o kamplara gönderilmeyenler; gidemediğimizden olsa gerek çok özenip ulaşılmaz görürdük. Okulun bahçesinden dışarı çıkamayan gariban yavrukurt izcilerdik işte!
“Biz gideriz ormana hey, uzup ip belimizde baltalar elimizde hey” diye ormanı talan etme zihniyetinin tohumlarının atıldığı o eski dönemlerde izcilik önemli bir üniforma giyme ayrıcalığıydı. İpimiz, kasketimiz, düdüğümüzle, kahverengi çorap ve eldivenlerimizle hangimiz hava atmadık ki etrafımıza!
Kamp diyordum; kampların işlevi çağımızda çok değişti. Bir dershane 200 kişilik öğrencisi ve 40 kişilik eğitimci kadrosuyla üniversite sınavları öncesi bir haftalık kampa sokuyor öğrencilerini. Ama ne kamp! Uludağ’da beş yıldızlı bir otelde yiyip içip yatmalı, bol etüdlü, telefonun bile yasak olduğu, kuralların ve diğer her şeyin sınava endeksli tasarlandığı ultra bir dağ kampı. Koçların, terapistlerin, öğretmenlerin önderliğinde “sınava son hazırlık” kampı!
Benim yeğenim böyle bir kamp ile nihayetlenen bir sürecin parçası olarak giriyor sınava. Oysa ben, hâlâ çocukluğumda izcilik kamplarına gidememenin sanrılarındayım...
Çalışan, hak eden, üniversite okumaya gerçekten ihtiyacı olan bütün genç insanlara ve elbette Naz’a, Ege’ye, Doğaç'a bol şanslar...
Futbolcular önemli müsabakalar öncesi kampa girerlerdi eskiden. Yine giriyorlar. Sonraları pek çok spor alanında kampa girmek moda oldu. Kamp deyince yaz kamplarını bilirdik evvel ezel! Kızılay gençlik kampı en bilineniydi. Sosyal hizmetler kampı, DSİ Kampı, Karayolları Kampı, havacı, karacılar, hukukçular kampı, doktorlar kampı diye birçok kurumsal dinlenme kampı deniz kenarlarını adeta parsellerdi. Bir de izcilik kampları vardı biz çocukken! 60’lı 70’li yılların batılılaşma özentisi olan orman ve deniz kenarlarında izci kampları oluşumları…
Kimin anası babası gönderirdi o kamplara bilmiyorum ama, biz o kamplara gönderilmeyenler; gidemediğimizden olsa gerek çok özenip ulaşılmaz görürdük. Okulun bahçesinden dışarı çıkamayan gariban yavrukurt izcilerdik işte!
“Biz gideriz ormana hey, uzup ip belimizde baltalar elimizde hey” diye ormanı talan etme zihniyetinin tohumlarının atıldığı o eski dönemlerde izcilik önemli bir üniforma giyme ayrıcalığıydı. İpimiz, kasketimiz, düdüğümüzle, kahverengi çorap ve eldivenlerimizle hangimiz hava atmadık ki etrafımıza!
Kamp diyordum; kampların işlevi çağımızda çok değişti. Bir dershane 200 kişilik öğrencisi ve 40 kişilik eğitimci kadrosuyla üniversite sınavları öncesi bir haftalık kampa sokuyor öğrencilerini. Ama ne kamp! Uludağ’da beş yıldızlı bir otelde yiyip içip yatmalı, bol etüdlü, telefonun bile yasak olduğu, kuralların ve diğer her şeyin sınava endeksli tasarlandığı ultra bir dağ kampı. Koçların, terapistlerin, öğretmenlerin önderliğinde “sınava son hazırlık” kampı!
Benim yeğenim böyle bir kamp ile nihayetlenen bir sürecin parçası olarak giriyor sınava. Oysa ben, hâlâ çocukluğumda izcilik kamplarına gidememenin sanrılarındayım...
Çalışan, hak eden, üniversite okumaya gerçekten ihtiyacı olan bütün genç insanlara ve elbette Naz’a, Ege’ye, Doğaç'a bol şanslar...