Büyük kentlerin betonlaşmasını hayretler içinde seyretmek üzüntüyle karışık garip bir sıkıntı yaratıyor bende. Yeşilin giderek yok olduğunu, betonun geri dönülmez halde yayıldığını gördükçe, çaresizce yutkunuyorum. Elimden bir şey gelmeyecek biliyorum...
Bu defa Bursa'yı, propan gazıyla şişirilmiş uçan balona benzettim! Şehreküstü semtinin göbeğindeki o dev kulelerin orada ne işi var? Uludağ'ın, Pınarbaşı yamaçlarından Bursa Ovası'na esen rüzgarını kesip hava almasını engelleyen bu kuleleri kim yapmış, niçin yapmış, dahası kimse bu doğasal ve kentsel cinayetin farkına varamamış mı? Dışarıdan bir gözün hemen farkettiği bu uygunsuz icraatı kınıyorum, kimse duymasa bile ben kınıyorum! Beğenmedim.
*
Apolyont Gölü kıyısındaki Issız Han'ın restorasyonuna sevindim, iyi bir iş çıkarılmış, lakin Apolyont Gölü üzerinde bir masal adacık olarak tüm doğaseverlerin göz bebeği Apolyont da (Gölyazı Köyü) betondan nasibini almış. Taa İzmir Yolu'ndan bile fark edilen yüksek katlı betonlaşma, eski adıyla Apolyont Köyü'nü sevimsizleştirme yolunda ilerliyor sanki. Hem, Apolyont o göle ve adacığa çok yakışan tarihi bir isim. Hangi aklı evvel çıkıp da Gölyazı demiş? Tarihi çınarı, kilisesi, tatlı su kereviti, feki balığıyla, ağ ören balıkçılarıyla, feraceli kadınlarıyla misafirperver Apolyont...
Apolyont'a günbatımı çekimlerine giderdik geçmişte... Göçmen kuşlarının mola, fotoğrafçıların ise moda adacığı Apolyont, günbatımı saatlerinde gökkuşağına kelebekler gönderip kendini denize benzetirdi. Ufuktaki kızıllığın bittiği noktaya kilitlenip kalmış büyük şehir gezginlerinin uğrak yeridir burası. Eline makinesini kapan, usta fotoğrafçı kesilirdi! Ah tabi şimdi durum daha da vahim, ulu teknoloji herkesi fotoğraf sanatçısı yaptı!
*
Nilüfer Belediyesi'nin yollarla bir derdi var bu çok açık! Altın Şehir, Görükle arasındaki yeni uydu kentlerin yerleşim sistemleri devlere göre düzenlenmiş ama, ulaşımı cüceler gözönüne alınarak yapılmış! Yollar yetersiz ve dar. Bunca modernitenin söz konusu olduğu uydu kentin yollarının, kuleler arası uzay taşıtlarıyla sağlanacağı düşüncesi geliştiriliyor sanırım!
*
Mudanya, zavallı Mudanya, içler acısı Mudanya o varolmayan yollarıyla yine pek zavallıydı, üstelik bu defa bir de iş makineleriyle çevrelenmiş. Trafikte eziyet çekmek istemiyorsanız Mudanya'dan uzak durun derim!
Yazıcıoğlu Sinemaları'nın yerinde yeller esmiş!!!
Pek mahsun oldum duyunca ki hemen gidip gözlerimle tanık olmak istedim o boş kalan köşeye... Üzüldüm mü? Bilmiyorum... Bu Bursa ziyareti içimi fazlaca titretti, tek bildiğim bu. Hey gidi çocukluğumuzun Yazıcıoğlu Sineması nelere şahitsin, ne ilklere... Yazmalıyım seni anılar defterime.
*
Çatalfırın'dan yukarılara çıkmak gelmedi içimden. Sıra Dükkanlar'ın yıkıldığı, Zafer Plaza'nın yapıldığı günden beri İtfaiye Caddesi'ne küskünmüşüm meğer! Ne gariptir ki bu gerçekle henüz yeni yüzleştim. İtiraf etmem kaç yıl aldı! Biliyor musunuz Zafer Plaza'yı hiç gezmedim, görmedim içini. Sessiz bir protestoymuş kendimden bile saklamışım! Eski ve yenininin burnumuza sokulduğu keskin bir absürtlükmüş, iyice dokundu bu defa... Paris'deki Louvre müzesinin girişini de sevmemiştim, bir de alıp aynısını kondurdular güzelim Zafer Meydanı'na... Biliyorum, bu kavga için epey geç kaldım.
Büyük kentlerin betonlaşmasını hayretler içinde seyretmek üzüntüyle karışık garip bir sıkıntı yaratıyor bende. Yeşilin giderek yok olduğunu, betonun geri dönülmez halde yayıldığını gördükçe, çaresizce yutkunuyorum. Elimden bir şey gelmeyecek biliyorum...
Bu defa Bursa'yı, propan gazıyla şişirilmiş uçan balona benzettim! Şehreküstü semtinin göbeğindeki o dev kulelerin orada ne işi var? Uludağ'ın, Pınarbaşı yamaçlarından Bursa Ovası'na esen rüzgarını kesip hava almasını engelleyen bu kuleleri kim yapmış, niçin yapmış, dahası kimse bu doğasal ve kentsel cinayetin farkına varamamış mı? Dışarıdan bir gözün hemen farkettiği bu uygunsuz icraatı kınıyorum, kimse duymasa bile ben kınıyorum! Beğenmedim.
*
Apolyont Gölü kıyısındaki Issız Han'ın restorasyonuna sevindim, iyi bir iş çıkarılmış, lakin Apolyont Gölü üzerinde bir masal adacık olarak tüm doğaseverlerin göz bebeği Apolyont da (Gölyazı Köyü) betondan nasibini almış. Taa İzmir Yolu'ndan bile fark edilen yüksek katlı betonlaşma, eski adıyla Apolyont Köyü'nü sevimsizleştirme yolunda ilerliyor sanki. Hem, Apolyont o göle ve adacığa çok yakışan tarihi bir isim. Hangi aklı evvel çıkıp da Gölyazı demiş? Tarihi çınarı, kilisesi, tatlı su kereviti, feki balığıyla, ağ ören balıkçılarıyla, feraceli kadınlarıyla misafirperver Apolyont...
Apolyont'a günbatımı çekimlerine giderdik geçmişte... Göçmen kuşlarının mola, fotoğrafçıların ise moda adacığı Apolyont, günbatımı saatlerinde gökkuşağına kelebekler gönderip kendini denize benzetirdi. Ufuktaki kızıllığın bittiği noktaya kilitlenip kalmış büyük şehir gezginlerinin uğrak yeridir burası. Eline makinesini kapan, usta fotoğrafçı kesilirdi! Ah tabi şimdi durum daha da vahim, ulu teknoloji herkesi fotoğraf sanatçısı yaptı!
*
Nilüfer Belediyesi'nin yollarla bir derdi var bu çok açık! Altın Şehir, Görükle arasındaki yeni uydu kentlerin yerleşim sistemleri devlere göre düzenlenmiş ama, ulaşımı cüceler gözönüne alınarak yapılmış! Yollar yetersiz ve dar. Bunca modernitenin söz konusu olduğu uydu kentin yollarının, kuleler arası uzay taşıtlarıyla sağlanacağı düşüncesi geliştiriliyor sanırım!
*
Mudanya, zavallı Mudanya, içler acısı Mudanya o varolmayan yollarıyla yine pek zavallıydı, üstelik bu defa bir de iş makineleriyle çevrelenmiş. Trafikte eziyet çekmek istemiyorsanız Mudanya'dan uzak durun derim!
Yazıcıoğlu Sinemaları'nın yerinde yeller esmiş!!!
Pek mahsun oldum duyunca ki hemen gidip gözlerimle tanık olmak istedim o boş kalan köşeye... Üzüldüm mü? Bilmiyorum... Bu Bursa ziyareti içimi fazlaca titretti, tek bildiğim bu. Hey gidi çocukluğumuzun Yazıcıoğlu Sineması nelere şahitsin, ne ilklere... Yazmalıyım seni anılar defterime.
*
Çatalfırın'dan yukarılara çıkmak gelmedi içimden. Sıra Dükkanlar'ın yıkıldığı, Zafer Plaza'nın yapıldığı günden beri İtfaiye Caddesi'ne küskünmüşüm meğer! Ne gariptir ki bu gerçekle henüz yeni yüzleştim. İtiraf etmem kaç yıl aldı! Biliyor musunuz Zafer Plaza'yı hiç gezmedim, görmedim içini. Sessiz bir protestoymuş kendimden bile saklamışım! Eski ve yenininin burnumuza sokulduğu keskin bir absürtlükmüş, iyice dokundu bu defa... Paris'deki Louvre müzesinin girişini de sevmemiştim, bir de alıp aynısını kondurdular güzelim Zafer Meydanı'na... Biliyorum, bu kavga için epey geç kaldım.