Asci Fok
Balık gözlü kediler diyarı Foça | Aşçı Fok

Balık gözlü kediler diyarı Foça

Balık gözlü kediler diyarı Foça


Tatlı bir öyküdür bizimki…

Turgay ile Foça'nın tam ortasında, Belediye meydanındaki dedikodu ağacı dediğimiz palmiyenin altında evlendik biz. Sokakta, Foça'nın kalbinde... Aylardan Haziran’dı, ayağımızda yazlık şıpıdık terlikler, Turgay’ın ayağında şort, benim üzerimde Hindistan'dan getirdiğim süt mavi bir özgürlük elbisesi, yüreğimizde kocaman bir aşkla Foça aşkına yenik düşüverdik işte...

Uzak Asya seyahatine çıkmıştım, ne zaman döneceğim konusunda bir tarih belirlememiştim. Turgay ile henüz arkadaşız, yani sevgili filan da değiliz o dönem. Şaka gibi, on dört yıl geçti aradan. Turgay e-postalarında sürekli dön diyor, “dön artık, bak oralarda çatışmalar oluyor, Hüsam-e bin Ladin Afgan sınırında yine bombalar patlatıyormuş, tehlike var oralarda hadi gel artık!” Böyle yürekten gelen bir çağrıya sessiz kalınır mı? Döndüm tabi. Döndükten sonra her şey hızla gelişti.

Pılımı pırtımı bir kamyona doldurup geldim Foça’ya, yani Eskifoça’ya, biriciğime, can yoldaşıma… Turgay da Manisa’da yaşarken, benden bir yıl önce yatalak olan hasta anneciğini ambulansa koyup gelivermiş Foça’ya. Geliş o geliş. Zaten yıllardır Foça’ya yerleşme hayali kurarmış meğer!

Ben de gelince, hadi evlenelim bari dedik. Mutluluğu trenin son vagonuna bağlayan 44’lük sevgililerdik biz. Olgunluk sadece yaşımızdaydı, başımızda ise Foça poyrazı esiyordu. Aşıktık çünkü, hem bir birimize, hem Foça’ya, hem tüm hayata…

Benim Foça’m, Bizim Foça’mız

Bir kenti sahiplenmeden derin bir aşkla sevebilmek mümkün değil, insanın doğasında var bu; illa ki sahipleneceğiz! Öyle de oldu. Beraberliğimizin her anına Foça’yı şahit tutmak gibi bir görev edindik kendimize. Tanrım, ne müthiş bir duygudur bu. Birlikte her şeyi yapmaktan keyif aldığın bir can ile sahiplendiğin cenneti keşfe çıkmak yok mu, dünyalara bedel.

Sabah başka bir köşesinin tadını çıkarırken akşam bambaşka bir yanını yaşıyorduk. Hemen birkaç ay içinde kendimi Foçalı saymış ve buna da inandırmıştım. İnsan bir kenti benimseyip sevdi diye sabahın köründe uykusunu bölüp kalkar mı? Biz kalkıyorduk, Foça’nın antik Gal horozu ötmeden uyanıp, hemen Küçükdeniz’de alıyorduk soluğu. Henüz gün doğmamış, kafeler açılmamış; sadece balıkçı kahvesi açık, bir de simitçi fırını, pardon gevrekçi fırını açılmış olurdu. Sıcacık gevrek ve boyozlarımızı alıp balıkçı kahvesinde tahta bir masaya ilişir, demli çayımız eşliğinde balıkçı muhabbetlerine kulak misafiri olurduk. Bazı yaz sabahlarında denize iyice yakın oturup suyun o tatlı hışırtısını dinler, denizin kıpırdayan yüzeyinde yiyecek arayan bir fok balığı başı görmeyi umardık. Ara sıra ya kuyruğunu görür ya da görenlerin haykırışlarıyla heyecana gark olurduk.

İlk zamanlar Foça’nın yerlisi olmakla dışarlıklı olmak arasında dağlar kadar uçurum olduğunu bilmiyordum. On dört yıl sonra şöyle diyebilirim ki; eğer o yerde doğup büyümediysen hiçbir zaman oralı olamıyorsun. Kimin gözünde? Elbette ki oranın yerlileri gözünde… Bu hissi pek çok küçük yerleşimde yaşamak mümkün...

Ben Foça’nın yerli halkıyla çok tatlı ilişkiler kurdum. Ve zaten en sonunda Foçalıların kendi anlatılarından oluşan bir de mutfak kitabı yazdım.

Biz eşim ile Foça’yı o kadar çok sevip sahiplendik ki, o ilk yıl oturup www.focafoca.com adında bir internet sitesi kurduk.

O yıllarda pek yaygın olmadığından herhangi bir bilgiye internetten ulaşmak kolay değildi ve belki çok ihtiyaç da yoktu. Fakat, Dünya bizden ilerideydi bu konuda ve başka ülkelerde yaşayanlar Foça hakkında minicik bir bilgi kırıntısına hasrettiler. Hele de Foçalılar, çocukluklarının geçtiği bu şirin balıkçı kasabasını dünyanın öteki ucundan görmeyi çok istiyorlardı. Biz web sitemizde Foça ile ilgili haber ve fotoğraflar yayınlamaya başlayınca sayısız teşekkür e-postaları alır olduk. İnsanlar merak ettikleri pek çok şeyi sorar oldular ve o tüm soruları son derece içtenlikle yanıtlamaya çalıştık. Doğdukları taş evin ya da sokağın veya balık tuttukları koyun son halini gördükçe mutlu oldular, o mutluluklar yayılıp genişledi ve bizi de içine aldı.

Bu tür memnuniyetler insanı daha çok çalışmaya daha yaratıcı buluşlara itiyor. Foça’nın kaldırım taşları dile gelse de anlatsa sokaklarında aşkımla bisiklet sürüşümüzü, durup fotoğraflar çekip heyecanla siteye yükleyişimizi. Meğer Foça ve yakın çevresinin tarihine tanıklık ediyormuşuz!

O dönemlerde can siper-hane bir çabayla ha babam de babam Foça’yı yazıyorum.

Foça ve Ege yemeklerinin tariflerini öğrenip önce mutfağımda pişiriyorum, sonra sitemizdeki köşemde fotoğraflarıyla yayınlıyorum. Köşemin adını da “Aşçı Fok’un Mutfağından” koyuyorum…

Hep sorarlar bu “Aşçı Fok” ne anlama geliyor diye, her şey gereksinimden doğuyor; Foklar diyarı Foça’da yaşayıp bu adı kullanmak harika bir fikirdi tabi. Sonraları öğrendim ki Akdeniz fokları tüm Ege ve Akdeniz’i yüzerek kendilerine sakin yaşam alanları ararlarmış. Tıpkı benim gibi, öyle ya Fethiyeli bir anne ile Selanik kökenli bir babanın Marmaris’in Bozburun beldesinde doğmuş kızıyım. Yolum Foça’da aşkla kesişmiş ise fok ismini mahlâs almamdan daha doğal ne olabilir!

Foça, oylumlu koyları ve adalarıyla insanı ilk bakışta çarpan bir mucize kasabadır, onun her köşesinde bin bir güzellik yakalamak orada yaşayan ya da gezmeye gelen herkesin kendine yapacağı en güzel sürprizdir.

Klasik bir Foça tanımıyla hiç kimseyi kalıplaşmış imgelerin peşinden sürüklemek istemem. Phokaia Antik Kenti üzerine oturan bugünkü Foça’nın her köşesi görülesi, gezilesi güzellikte...

Beşkapılar Kalesi ve kazı alanı Foça’nın göbeğindedir. Eliniz mahkûm illa ki önünden geçersiniz. Küçükdeniz’den Kybele Açık Hava Tapınağı önündeki köprüden yürüyerek Büyükdeniz’e geçmeden Foça’yı görmüş sayılmazsınız zaten!

Hep duymuşsunuzdur bir de ütopik bir kara taş efsanesi vardır Foça’nın; Her kim o kara taşa basar, döner dolaşır Foça’ya yine gelir.

Tarihin babası İzmirli Heredot, İzmir ve çevresine 12 şehir devleti kurmuş İonlar için; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular” demiştir. 12 İyon kentinden biri olan Foça’da bu söylemi üzerine almakta bir bahis görmemiştir. Görmez tabi, çünkü Foça’da öyle bir batar ki güneş ve öyle diri doğar ki gün sanırsınız yeryüzünün bütün yıldız perileri Foça sahillerine doluşmuş!

Bir başkadır Foçalılar

Sokaklarındaki kadınların evlerinde gibi rahat ettiği, yaşlılarının hürmet gördüğü, çocukların ve kedilerin sevilip baş tacı edildiği balıkçı kasabası Foça, zamanın uyur gibi yapıp ölümü kaçırttığı ve çaktırmadan yaşama göz kırptığı yerdir. Laf aramızda emekliye ayrılmış insanların büyük kentlerden koşarcasına buraya yerleşme nedeni de budur aslında. “Git ölüm git.”

Bu efsunlu Foça’da ölümü kaçırtan bir şeyler var!

Foça insanı sokakta yaşar, sahilde yaşar, balıkçı kayığında yaşar. Yürüyemeyen yaşlı Foçalılar bile evinin önünde güneşe bırakır kemiklerini. Yağmur da yağsa, fırtına da kopsa Foça sokakları insansız kalmaz. Eşikteki beşikteki, bastonlusu faytonlusu, efkârlısı sevdalısı sabah olunca hepsi sokakta alır soluğu, hepsi sokaklara döker eteğindeki taşı ve zeybekle başlayıp Onuncu Yıl Marşı'yla yürür geceye anlı şanlı…

Bir tuhaf cennettir Foça, tarihi buluntuları bile türlü tuhaflıklar sergiler. Hiç unutmuyorum Foça’da ilk yılımdı, Turgay ile Foça’daki belli başlı tarihi yerleri araştırıyoruz, diyorum ya fotoğrafını çekip siteye koyacağız; Şeytan Hamamı diye tarihi bir yer varmış gidip bir görelim dedik. Sorduk soruşturduk, askeriyeye ait bir alanının içinde kalıyormuş. Askeriye yasak alanı diye girmekten çekiniyorken bir de ne görelim, iki sevgili mahçup bakışlarla mağaranın içinden çıkıyorlar. Kayalara oyulmuş, yuvarlakça mağaraya benzeyen bir yerdi burası, hiç de hamama benzemiyordu. Meğer antik zamanlardan kalma bir aile mezarıymış! M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış bu mezara niçin Şeytan Hamamı denilmiş bilinmiyor.

Foça’da Pazar coşkusu

Foça’da hayat Salı günleri yeşillenerek allanır morlanır, çünkü o gün Foça’nın kutsal günü Salı pazarıdır. Foçalı kadınlar Salı günleri kimseye söz vermezler, misafir kabul etmezler, hatta hastalanmazlar bile! En az iki defa çıkarlar pazara, sabahın erkeninde bozulup buruşacak kıymetli sebze ve otları alırlar, öğleden sonra da üst baş ve dayanıklı gıdaları. Pazar yerleri bir kentin nabzını tutan en sosyal alanlardır, o yüzden yeni bir kente gidince en kestirme bilgi ve göz aşinalığının adresi pazarlardır. Salı günleri sahil kahvelerinde çanta ve sepetleri yeşil otlar ve meyve sebzelerle dolu kadınların kahve çay muhabbetlerine tanık olmak da Foça’nın sevilen kareleridir.

Bir de Yeryüzü Pazarı var Foça’nın. Bilindiği üzere Dünyadaki Slow Food anlayışıyla tescillenmiş çiftçi yerel pazarları arasında 28. olan Foça Yeryüzü Pazarı, her hafta Pazar günleri kurulur. Yerel üreticilerin yakın çevre ürünleri olan seyahat etmemiş taze ürünler, ziyaretçilerin beğenisine iyi ve temiz gıda olarak sunulur.

Kedisi delisiyle Foça

Kedileri, delileri, balıkçıları ve balık restoranlarıyla Foça, butik kent dokusunu olabildiğince koruyabilmiş turistik bir ilçedir. Ben her ne kadar “balıkçı kasabası” demeyi tercih etsem de, Foça’nın yaz ve kış süren ziyaretçi trafiği turizm yönünü öne çıkarır.

Bize gelen mektuplar arasında en zorlandığım soru, hangi otel iyidir, hangisi daha hesaplı ve temiz vs. gibi sorular olmuştur. İnsan bir kentin içinde yaşayınca o kentin bir oteline gidip yatayım bakayım nasılmış demez ki! Sahibini tanıdığım insanlara ve onlara gelen konuklarının düşüncelerine göre bazı fikirler ediniyordum, lakin konaklamadığım otel için ne söyleyebilirim ki? Şimdilerde işler kolaylaştı, tatilcileri yönlendirip fikir veren yayınlar çoğaldı, eskisi gibi bodoslama atlamıyor kimse.

Yine de Foça’nın eli yüzü düzgün konaklama haritası içinde şunu belirtmeli; Küçükdeniz sahilindeki otel ve pansiyonların önünden denize girebilme şansı olduğu için pek çok kişi buradaki konaklama tesislerini tercih etmekte. Zaten şunu tüm içtenlikle belirtmeliyim ki; Foça’nın kalbi Küçükdeniz sahilinde atar. Büyükdeniz ile Küçükdeniz arasındaki beş kilometrelik sahil, yürüyüş yapanların mecburi istikametidir. Ve tüm Foça halleri bu kıyılarda şekillenir.

Foçalı mübadiller ve mutfağı

Fransa’nın Marsilya’sında yaşayanların atası dedesi de sayılan Phokaialı denizciler, Foça Karası asma çubukları ve zeytin dalları ile zeytini 2600 yıl önce Marsilya kıyılarına taşımış denizcilerdir. Her devirde bir yerden bir yere gidilmiş, sürülmüş insanlar. Savaşlar hep olmuş, hep birileri vatanından koparılmış. 100 yıl öncesinin Türk Yunan mübadelesinin derin izlerini Foça’da görmek halen de mümkün. Canlı tarih sayılacak nice yaşlı adalı o günlerin anılarını hüzünlenerek anlatırlar. Tabi giderek sayıları azaldı. Mübadele insanlarının çocukları bile artık epeyce yaşlandılar, onların torunları ve torunlarının çocukları o eski yaşanmışlıkları masal gibi anlatır oldular. Yıllarca pek çok mübadil dede ve nine ile söyleştim, “Yaşça Hoşça Aşçı Fok’ça Foça Mutfağı” kitabımda onların mutfak alışkanlıklarına yemek kültürlerine epeyce yer verdim.

Mübadele öncesi Foça’da yaşayan Rumlar üzüm bağlarına ve şarapçılığa, beraberinde zeytinciliğe önem verirken, adalı mübadiller ağırlıklı olarak balıkçığı öne çıkarmışlar.

Yemek deyince, Foça’nın yeme içme dünyasına giriş yapalım mı ne dersiniz?

Foça’nın yöre mutfağı balık ve hamurdan oluşur. Otlarını ve sebze et ilişkilerini saymıyorum. Kuzu etli arapsaçı ve şevketi bostan yemeklerini ottan mı etten mi saymalı orası muamma!

Ege’de bir kıyı yerleşimi olur da yemyeşil otlardan körpecik sebzelerden söz etmemek olur mu? Turpotu (porike), hindibağ, gelincik, sıra (arapsaçı), oğlan kolu, çipista, iğnelik, hardal, kafkalida (kokar ot), cibes, yaban kuşkonmazı aspariçe, yumurtalık ot acı sarmaşık, dana kulağı, hasankalfa otu, dalagan, ada pırasası, ebegömeci, şevket-i bostan otu gibi otların haşlanarak salataları yapıldığı gibi bazıları sadece böreklik ve yumurtalı kavurmalık otlar olarak değerlenirler. Pek çoğu da soğan ve zeytinyağı ile kavrulup içine biraz pirinç ya da bulgur atılarak veya biraz kuzu eti ile kavrularak pişirilir. Bu ot konusu Foçalılar için ayrı bir öneme sahiptir, her hafta pazardan satın aldıkları gibi kendileri de bağ bahçelerden toplarlar. Ben, Foça’nın hangi bölgesinde hangi ot kökü vardır bilirim. Elinde bir torba ve bıçak gördüğüm Foçalı kadınların ardına takılır, dağ bayır demeden onlarla beraber yenilebilir otların izini sürerdim. Öğrenmem sadece bir iki yılımı almıştı.

Bayırdaki yeşili ve denizdeki balığı tanıyan insan aç kalmaz. Zaten Foçalı kadınların da çok hoş bir özdeyişi vardır; “iki diken kırarsın öğün olur, kime varsan kocan olur!”

(Diken iki anlamda kullanılıyor; Birincisi doğada yetişen enginarın atası kenger dikeni, diğeri Foça kıyılarında bolca bulunan kara diken denilen deniz kestanesi.)

Foçalı için balık deyince akan sular durur. Mahalle aralarında hangi Foçalıya sorsanız her biri meşhur kakavia (kakavya) yemeğinin farklı çeşidini anlatır size. Kimi topan kefalden yapar, kimi fener balığı, levrek, çipura, adabeyi ve hatta kaya barbunu ile karışık farklı balıkları bir arada kullanarak… Kakavya aslında balıkçı yemeğidir. O günün kısmetine tutulan balıklar ile hemen oracıkta tekne içinde güveçte yapılanı makbuldür. Çoğunlukla bol soğanlı yahni gibi yapılır, zaten bir diğer adı da balık yahnisidir. Foçalılar illa ki defne ve patates de koyarlar içine. Bazı Midilli mübadilleri arpacık soğan ve nane koyar. Yerliler yaz aylarında taze koruk ekşisi ile yaparlar. Genellikle renksiz yapılır ama son yıllarda domatesli biberli kakavya daha bir öne çıkar oldu.

Foça’nın en meşhur ve dile dökülen yemeklerinden biri de yoğurtlu kupez (kupa – gopez) balığı kızartmasıdır. Kupez balığının en lezzetli olduğu Ekim - Aralık aylarında yapılan bu yemek, klasik kupez balığı kızartmasının üzerine sarımsaklı yoğurt döküp kırmızıbiberli tereyağı kızdırılmasıyla sunulur.

Bir de çekme makarnası vardır Foça’nın. Esmer tam buğday unundan yapılan zahmetlice bir makarna çeşididir. İtalyanların miyokisine benzer. Yumuşak bir hamur tutulur, önce kalınca bir hamur açılır, hamuru düzlemek gibi. Sonra bu hamur birer santimlik şeritler halinde kesilir. Sonra her şerit bir birbuçuk santimlik lokmacıklara ayrılır ve tek parmakla hamuru çekiştirerek içi boş bir şekil verilir. Sonra tuzlu suda iyice pişirilir, süzülür, üzerine kızgın yağda kızartılmış İzmir tulumu, sepet peyniri veya süt katığı tartı dökülür, afiyetle yenir.

Diyeceksiniz ki; bu yöre lezzetlerini Foça’ya gittiğimizde yiyebilmek mümkün mü? Evet, elbette yiyebilirsiniz. Yerel lezzetleri sunan restoran ve esnaf lokantaları konuklarını memnun etmede işinin erbabıdır.

Foça, aynı zamanda Küçük Asya’nın kadim uygarlıklarından Phokaia Antik Kenti olduğundan, nereyi kazsanız tarihle yüzleşirsiniz, o yüzden yöneltilen nereyi gezsem neyi görsem soruları anlamsız kalır! Otomobilinizi bir kenara bırakıp yürüyerek her köşesini gezmelisiniz Foça’nın. Tarihi çeşmelerini, antik surlarını, su kemerlerini, hele de o muhteşem taş evlerini, sokaklarını yürüyerek keşfedebilirsiniz. Başınızı kaldırsanız meşhur yel değirmenlerini zaten göreceksiniz!

Foça’nın bütün kıyı şeridinden denize girebilirsiniz, Yenifoça ile arasındaki 22 kilometrelik sahil şeridi sayısız koy ve plaj ile dopdoludur. Ege’nin o masmavi sularının en mavi olduğu koylardır buralar. Şansınız varsa fok yavrularına da rastlarsınız.

Foça adını foklardan almıştır almasına ama, simgesi üç şeydir; Fok balığı, Gal horozu ve Griffon kuşu. Üçünün de mitleri apayrıdır. Antik zaman hikayelerini dinlemek için Foça’ya gelmelisiniz! Zira, uzaktan dinleyince sihri kaçıyor.

Güneş batıranlar komitesi

Foça’nın dışarlıklı insanları, özellikle sanatçıları arasında günbatımı saatleri ayrı bir önem taşır. Gün kovucular, güneşi evine gönderenler, günü batırma komitesi gibi türlü isimler yakıştırırız kendimize. Güneşi batırmaya yarım saat kala herkes işini gücünü bırakır, doğruca sahilde alır soluğu. Günbatımlarının sessizliğiyle yavaş ve sarsak adımlarla yürürüz sahilde, nedense akşam alacasını rahatsız etmeme kaygımız vardır!

Herkes müdavimi oluğu mekâna gider, derin bir huşu ile diker gözlerini ufka! İşte o anlarda diner dünyanın sızısı… Hangi gezilip görülecekler sırasına koyarsınız ki bu duyguyu? Var mıdır bunun bir reçetesi…

Siren Kayalıkları’nın ardına sığınmış bir güneşi kim tutup kolundan geri çekebilir!

Beşkapılar’daki Kybele Açık Hava Tapınağı’ndaki geçmişin yakarışlarını duyabilmek için hangi tarihi bilgileri edinmeliyiz!

Siren Kayalıkları’ndan söz etmemek olmaz!

Bütün sahil yerleşimlerinde tekne gezileri olmazsa olmaz ritüellerdir. Kaptan sizi sabah belirli bir saatte alır, çevredeki temiz koylara götürür, yüzdürüp daldırıp bir de öğle yemeği yedirip akşamüzeri geri getirir! Foça’da da bu böyledir fakat tek farkla; Foça’nın mitolojik Siren Kayalıkları başka yerde yoktur! Sirenlerin sesi ve fok mağarası girişleri için bile bu ayrıcalık fazlasıyla öne çıkar. Kaldı ki, Foça’nın diğer adalarını da görebilme şansı yakalarsınız bu tekne gezilerinde. Foça önlerinde yer alan, altı adet ıssız ada bulunur. Bunlar; Orak, İncir, Fener, Atatürk, Kartdere ve Metelik adalarıdır.



Sirenlerin çağrısı / Sirenler seni çağırıyor

Foça’nın Siren Kayalıkları’nı görebilmek ve oradaki gizeme tanık olabilmek, harika fotoğraflar çekmek kaçırılmayacak bir deneyimdir. Ben en güzel hikâyelerimi bu tekne gezilerim sonucunda yazmışımdır. Hele gece ay ışığındaki Sirenlerin suya vuran aksi yok mu, insanın hayal gücünü nasıl da kamçılar…

Sirenler (seirenler) ve siren kayalıkları, ilk defa Homeros'un Odysseia destanı ile karşımıza çıkar. Sirenler, geniş kanatlarıyla kuş vücutlu ve çok güzel kadın başlı yaratıklardır. Esrarengiz sesleri, en güzel müzik mırıltıları ve şehvetli inlemeleriyle erkeklerin akıllarını başlarından alırlar. Homeros'un Odysseia destanında, Kral Odyseus' un Troya (Truva) savaşından dönüşü anlatılır.

Efsaneye göre Odysseia, Ege denizinde Phokaia kıyılarına, büyücü Kirke' nin anlattığı sirenlerin adasına yaklaşır. Bu adanın (Foça'da Orak Adası'nın batısı) kayalıklarında yaşayan sirenlerin sesleri oradan geçen gemicileri büyülermiş ve bu sesi duyan gemiciler ölünceye kadar orada kalıp helak olurlarmış. Odyseus, gemisiyle bu kayalıkların arasından geçmek üzereyken, büyücü Kirke' nin sirenler hakkındaki uyarısını hatırlamış olduğundan. Sirenlerin büyülü çığlıklarına kapılmamak için kendisini de geminin direğine halatlarla sıkıca bağlatmış, ağzını süngerle kapatıp, tayfalarının kulaklarını da bal mumu ile tıkattırmış.

Böylece siren kayalıklarından çıkan sesi sadece kendisi duyacakmış, daha sonra; tam sirenlerin yanından geçerken sonsuza kadar bu körfezde kalmak için tayfalarına emir vermek istemiş, ağzı kapalı olduğu için başaramamış. Siren kayalıklarından çıkan sesler, rüzgarın uğultusuna ve dalgaların coşkusuna karışarak körfezin kıyısına vururken, Odyseus' un gemisi bu büyülü dünyanın içinden süzülerek geçip gitmiş, İthaka' da 20 yıllardır onu bekleyen karısı Penelope' ye dönmüştür...

Foça, Hangi Foça? Eskifoça mı Yenifoça mı?

Eğer Foça’da yaşıyorsanız, yeni tanıştığınız biri hemen soracaktır; hangisi, eski mi Yenifoça mı?

Eskifoça’dan 22 kilometrelik bir sahil şeridi ile masmavi koyları, yemyeşil dağları geçerek seyirlik bir yol ile bağlanırsınız Yenifoça’ya. Küçük bir çevre gezisi yapıldığında görülür ki, Yenifoça mimari dokusu eski taş evler ve sokaklarıyla son derece eski bir kültürün izlerini taşır. Ama ikisinin de adı Foça’dır. Yenifoça, Eskifoça’nın mahallesi olarak tanımlanıyor artık bir süredir.

Ortaçağın meşhur mor rengini veren şap madeni vaktiyle Yenifoça’nın Şap Dağı’ndan çıkarılıyormuş ve emsallerine göre son derece değerliymiş. Avrupa’ya ticareti yapılan şap, Avrupa asillerinin önemsediği bir renk olan mor, topyekun Foça’nın rengidir. Tarihe “Phokaia moru” diye geçmiştir. Foça morunu pek çok sanatçı eserlerinde kullanmış, morun laciverde çalan derinliğiyle Foça’nın mavi bayraklı koylarına methiyeler sunmuştur. Sanatçılardan söz açılınca Foça’nın bir başka yüzü olan sanat ve sanatçı öbekleşmesine değinmemek olmaz. Yazarı, çizeri, yontucusu, renkleri kucaklayan nice ressamı bağrına basan Foça, bazı sokaklarına, ödüllü öykü yarışmalarına sanatçıların isimlerini vermiş sanatçı dostu bir kenttir. Ressam “Avni Arbaş Sokağı” vardır Foça’da. “Tarık Dursun K. Deniz Öyküleri” yarışması düzenler belediye her yıl…

Pek çok sanatçının çekim alanında olmanın türlü sürprizleri de olmuyor değil Foça’da. Sahil kahvelerinde, masasında çalışmalarıyla oturan sevdiğiniz yazara ya da aktöre rastlamanız Foça’nın normalidir. Biz de Turgay ile hiç tanışmadığımız fakat sonradan dost olduğumuz iki sanatçının şahitliğini rica ederek nikahlanmıştık. Henüz tanıdığımız kimse yoktu Foça’da, ailelerimize de haber vermemiştik, onlara da sürpriz olmuştu. Diyorum ya, Foça günün her saati sürprizler sunar size, ne ki onu görmeye hevesli olun.

Rastgele Foça!

Birkaç mekan adresi:

Fokai Balık Restoran Adres: Atatürk Mahallesi, 121 Sokak, No: 8, Foça, İzmir

Foça Restoran: Fevzipaşa Mahallesi, Sahil Cad. No:56 Foça / İzmir

Sahil Restoran: Adres: Atatürk Mahallesi, Aşıklar Cad. No:5, Foça / İzmir

Celep Restoran: Adres: Reha Midilli Cad. No:48, Foça, İzmir

Girit Sakız Dondurması (Nazmi Usta) Adres: İsmet Paşa Mah., Reha Midilli Cad. No: 82, Foça, İzmir

Gramofon Cafe Bar: Adres: Reha Midilli Cad. No: 29 Foça, İzmir

Kavala Cafe Adres: İsmet Pasa Mahallesi, Reha Midilli Caddesi, No: 47, Foça, İzmir

Palmiye Cafe Adres: Demokrasi Meydanı, Foça, İzmir

Kuzina Foça Adres: 194. Sokak Foça, Izmir

Emine Bacı Adres: Yenibağarası Foça, İzmir

Konaklama için birkaç örnek - öneri:

Karaçam Hotel,
Foca Boutique Hotel,
Lola 38 Hotel,
Bülbül Yuvası Butik Otel,
İyon Pansiyon,


İşte bunların hepsi FOÇA

Küçükdeniz
Büyükdeniz
Foçalı balıkçılar
Balık restoranları
Siren kayalıkları
İngiliz Burnu
Balıkçı kahveleri
Beşkapılar kalesi
Athena tapınağı
Pers anıtı
Kule evleri
Yel değirmenleri
Kozbeyli
Foça taşı (tüf)
Dibek kahvesi
Şeytan hamamı
Yenifoça
Bağarası
Heredot duvarı
Foçakarası üzümü
Yoğurtlu kupez
Gal horozu
Foklar
Griffonlar
SF Yeryüzü pazarı
Kybele açık hava tapınağı
Foça moru
Karadiken
Taş evler
Foça sokakları
Çekme makarna
Foça kedileri

Not: Mutfak meraklıları için “Yaşça hoşça Aşçı Fok’ça Foça Mutfağı” kitabım Foça Belediyesi’nden temin edilebilir.

www.ascifok.com

Aşçı Fok'un bu çalışması Tempo Travel Dergisi Temmuz 2017 sayısında yayınlanmıştır.
10 Mayıs 2018 Perşembe

9278 okunma

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN



Son Yazılarım