Asci Fok
Yeşil panjurlu evden / Bizim evin arkası zeytinlik | Aşçı Fok

Yeşil panjurlu evden / Bizim evin arkası zeytinlik

Yeşil panjurlu evden / Bizim evin arkası zeytinlik

Aynı ev, aynı çatal kaşıklar, aynı çatı altında aynı çakal ve tilkileri kovalamaktan sıkıldım. Evet sıkıldım biraz. Bazı sabahlar bu duyguyla uyanıyorum. Yola çıkıp pusulasız, kuralsız olasım var.

Ne güzeldir yolda olmak...

Tüm hararetiyle canımdan bezdirse de, yine de yaz mevsimini sevenlerdenim. Eylül itibarıyla gecelerin rehaveti tatlı bir serinliğe bıraktı kendini. Pencereden gelen ürperten esinti perdeleri havalandırdıkça ince pikeler yetmez oldu artık. Kazdağı Milli Parkı’na yaslanmış, zeytinliklerle çevrili bir evde yaşadığım için şanslıyım! Bazı geceler tanrıların dağının fısıldadığı zor duyulan çağrılara kulak kabartıyorum; İDA efsanelerindeki kahramanlar kendi aralarında anlamadığım bir dil konuşuyorlar, sonra birden vahşi hayvan kükremeleri duyuluyor...

Vahşi dediysem halüsünasyon vahşiliği, artık vahşiler dağda değil şehirlerde! Neyse, olumsuz sözcüklerden sakınarak yürüyorum bu sabah. Evin arkasındaki zeytinlik tam ortadan ikiye ayrılıp bana yürüyüş yolu açmış sanki...

Birkaç sabahtır zeytin ağacı gölgelerinin uzadığını fark ediyorum.

İnsan evladı işte, ne ile meşgulse onu bilir onu anlatır. O misal ben de, geçen gün her sabah önlerinden yürüdüğüm zeytin ağaçlarıyla konuştuğumu yazmıştım İnstagram’a; “İçi zeytin dışı zeytin, köküne tutunan piçi zeytin. Bu yaşlı zeytin ağacı ile konuşuyorum sabahları, böylesi dağınık ve paramparça oluşuna kafam takılıyor, delice sürgünlerini soru yağmuruna tutuyorum” demiştim. Kafa içi konuşmaları mühimdir, hele sesli hale getirebiliyorsanız daha da mühim. Delilikle bir alâkası yok!

Zeytin bol bu sene. Körfez yine zeytin mevsimine dalıp dünya ahvalini bir süreliğine unutacak. Önünde işi olanın boş işlere zamanı olmuyor malûm!

Buraların hasat dönemi hazırlıklarına kafa yordum bu sabah. Yağhaneler ufaktan temizliğe başladı bile. Yaz boyunca bahçelerinde biber suyu, domates salçası filan sıkıyorlardı, boş durmamak için sanırım!

Çoğunluğu 34 ve 06 plakalı araçların biri durup biri kalkıyordu yağhane dükkanları önünden (showroom demeyeceğim işte). Zeytin ve zeytinyağının çeşidi, zeytin sabunları, salça, reçel ve turşular, erişte, tarhana ve lokumlar başta olmak üzere, zeytinin yan ürünlerine bolca yer veriliyor bu üretici dükkanlarında. Her yıl gelen müdavimlerin ayak alışkanlığı bellidir, önemli bir neden yoksa değiştirmezler.

Yolda olamasak bile yolcuları izlemek keyifli. Otomobillerinin bagajını öyle bir dolduruyorlar ki sanırsınız koltuk aralarına temiz havayı da pompalıyorlar! Tatillerini bitirip kışlıklarının yolunu tutmaya başladılar. Hele okullarla işi olanlar bayram sonunu zor bekledi. Geride kalanlar pek çok işini bitirmiş insan eskisi yaşlılar zaten. Eşyanın eskisi gibi. “Yaşam acımasız” diyoruz dile tespih gibi, ezberimiz kuvvetli ne de olsa! Yaşamın acımasızlığı dilin acımasızlığı kadar yakmıyor canımızı.

Ne demek insan eskisi!

İnsan – eski - değiştir – yenile - bırak – bitir.

Yeni doğan bebek pusetleri ile tekerlekli yaşlı sandalyeleri arasında bağ kurma işini kıvıramadıkça Pinokyo’lar cebimizden hep dürtecek. Kocaman yalanlara sarınıp yürümek gibi bu.

Yılanların tükürdüğü arapsaçları var zeytinlikli yolda. Tohuma kalkmışlar. Bu sabah birkaç dal kopardım, minicik tohumları kurutmak üzere gölgeye bıraktım kuruyunca ekeceğim bahçeye. Sevdiğim ot ve baharatların elimin altında olması hoşuma gidiyor.

Elimin altı. Hayat elimin altında mısın? Çık ortaya çabuk. Güneş sen de.
8 Eylül 2017 Cuma

8130 okunma

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN



Son Yazılarım