Gündönümü ve takas - 21 Haziran
Gündönümü ve takas (21 Haziran) / Çanakkale
Yaşadığımız bütün döngülerin insana söylediği bir şeyler var.
Ne ki biz o sese, o mesaja kulak verelim!
Gündönümleri, ay dönümleri, gündüz geceler ve mevsimler tüm canlı organizmayı hassas bir şekilde hizaya sokan an dilimleridir.
Ne doğanın içinde barındırdığı tüm unsurların ne de insanın bu döngüsel işleyişten ayrı tutulması mümkün değildir.
Tüm canlı varlıklar gibi biz insanlar da bu kutsal döngünün birer parçasıyız.
İşte yine bir gündönümü değişimine dikkat çekmek için buradayız.
21 Haziran yaz gündönümü; yılda 2 kez tekrarlanan, Güneş'in Dünya'ya, Ekvator çizgisine en uzak mesafede olduğu andır. Günlerin ve gecelerin kısalmaya veya uzamaya başladığı dönemlerdir.
Yaz gündönümünde Güneş ışıkları Yengeç Dönencesi'nde dik olarak gelir.
21 Haziran'dan sonra Kuzey Yarımküre'de günler kısalmaya, Güney Yarımküre'de uzamaya başlar.
21 Haziran Kuzey Yarımküre'de gölgelerin en kısa olduğu gündür.
Gölgemiz kadar konuşmamız gerekirse çok kısa kesmemiz gerekir ki bugünler öğle saatlerinde gölgemiz neredeyse yok gibidir!
Yaz ve kış gündönümleri ile ilkbahar ve kış ekinokslarını, dört element olan hava, su, ateş ve toprakla örtüştüren döngü ve dengeler sistemine saygı ile yaklaşmamak elde değil.
Bu dört element her dinde veya her inanışta ortaya çıkar.
Ayrıca bu dört element yılın dört mevsiminin de habercisidir.
Hava; Bahar ekinoksu (20-21 Mart)
Ateş; Yaz gün dönümü 21- Haziran)
Su; Güz ekinoksu (23 - Eylül)
Toprak; Kış gündönümü (21- Aralık)
Zaten benliğimizin dört yönü de bu dört elementle ifade edilir
Hava; zihinsel yapımız
Ateş; enerji bedenimiz
Su; duygusal yapımız
Toprak; fiziksel bedenimiz
Dört element Ateş, su, hava ve toprak her koşulda kendi üzerlerine düşeni yerine getirmiş olduğundan insanların da bu dörtlünün yaşamlarına kattıklarıyla fazlaca meşgul olmalarını yadırgamıyoruz. Beşinci element bizler için bilinmezliklerle dolu henüz!
Ruhumuzdaki bilinmeyenlerin beşinci element ile açıklanıyor olması denge ve döngü unsurlarımızın tamamlanması demek olabilir mi? Belki! Kim bilir, belki altıncı yedinci elementler de vardır, bilmiyoruz ki…
Bilinmeyenler, tarihin her döneminde doğaüstü güçlere yüklenen seremonilerle açıklanmış. Örneğin; Kuzeydoğu Asya'da, Buz Denizi sahillerinde yaşayan Yakut Türklerinde 21 - 22 Haziran'da Isıah Bayramı (Yılın en uzun günü) olarak kutlanmakta. Bu coğrafyada tabiatın canlanması, havaların ısınması, otların ağaçların yeşillenmesi bu tarihe rastladığı için Isıah hem bahar, hem de yılbaşı bayramı olarak kutlanmaktadır. Bayramın kutlanma şekli de diğer Türklerle benzerlik gösteriyor: Tören alanına yarım daire şeklinde akağaç dikilir, ateş yakılır ve tören sonuna kadar söndürülmez.
Toprağa kımız serpilir ve içilir. Toplu yemek yenir, oyunlar eğlenceler ve yarışlar düzenlenir. Tören sonunda halay çekilir.
Rusya’da Yaz gündönümü zamanı İvan Kupala Bayramı yapılır. Ateş, su ve otların başrolde olduğu temizlenme ve arınma bayramı. Rusya da yaşayanlar 21 Haziranda şifalı otlar kaynatıp suyunu içmişler, o gün bütün gün tertemiz sularda yıkanıp, aşka ve üremeye dair kutsal duyguları önemsemişler.
Anadolu’da safran başta olmak üzere pek çok soğanlı bitki kökünü 21 Haziran Gündönümünde topraktan kazıp çıkarmak adettendir. Bu uygulama inanç olarak bolluk ve bereketi çağırmaktadır.
Yaz gündönümü 21 Haziran, Pagan bayram olarak en fazla Roma imparatorluğunda dikkati çekiyor. 20 Haziran'da Summanus adlı tanrıya adanmış ünlü bir festivalleri var: Summanalia...
Bu bayramda kadınlar hem kendileri için, hem de tanrıya bir çeşit kurban olarak sunmak amacıyla bal, süt ve undan bir çeşit kurabiye yapıyorlarmış Bu kurabiyeler yuvarlak ve çark şeklinde.
Kurabiyeler aynı zamanda güneş diskini sembolize etmekte! Bu tabi o günün şartları için oldukça ilginç!
İşte bugün dünyanın döngüleriyle uyum içinde olduğumuzun farkındalığı için buradayız.
Dengelerin döngülerle şekillendiği yeni bir yaz gündönümü için yeni bir şeyler söyleyebilmek isterim lâkin, söylenmemiş bir söz var mı bu güzelim yeryüzünde?
21 Haziran en uzun günü ve en kısa geceyi kutsayıp, gece ve gündüzün tam tersine döneceği yeni günleri hatırlamak için sevgi ve beraberlik anlayışıyla toplandık yine.
Hayatı kutlamak için neden ve niçinlere gereksinimimiz yok aslında, fakat böylesi döngüsel zamanların söylemek istediklerine kulak verirsek işimize yarayacak hayati güzelliklerle karşılaşabiliriz.
Doğanın dengeleri gibi kendi iç dengelerimizin de zaman zaman hizaya sokulmaya ihtiyacı var. Durup “ben ne yapıyorum” demeye, “şimdi ne yapmalıyım?” diye soru sormaya daima zaman ayırmalıyız...
İç sesimiz bize olması gerekeni söyleyecektir zira önümüzde bize yol gösteren döngüsel bir zaman çizelgesi vardır.
Çakırdikenlerinin gündönümünü temsil ettiğini biliyor musunuz? Hani şu sarıçiçekler açan, yaprakları bile sert dikenlerle dolu olan yer dikenleri… Antik zamanlarda bitkiler üzerine çalışan o dönemin bilirkişileri solstitialis demişler çakırdikenlerine. Yani eşittir yaz gündönümü. Çakırdikenleri 21 Haziran haftası başlarmış ilk çiçeklerini açmaya ve tüm yaz boyunca Eylüle kadar devam edermiş. Onlar kırda bayırda hep yaz sıcaklarını temsil etmezler mi zaten!
Mevsimlerin muhteşemliğini inkâr edebilir miyiz?
Erik ve kirazın ardından gelen dutu, kayısı ve şeftaliyi, onun ardından gelen üzümü inciri ve bunlara eşlik eden çileği, karpuzu kavunu ve tüm bu hiyerarşik düzenlemeyi değiştirebilir miyiz?
Kutsal döngü bütünün her alanını kapsıyor. Biz insanlar bu döngünün her anındayız. Yazın ince giyinip kışın kalın giysilere sarınarak uyumlanıyoruz bu döngüye.
Al gülüm ver gülüm diyerek geçiyor dünya zamanlarımız. Günümüz koşullarında endüstriyel gıda ve giyim eşyalarımızın tepe sersemi yaptığı zamanları yaşıyor olabiliriz, pek çoğumuz bu çarkın dişlileri arasında biteviye dönüp duruyor da olabilir, ama; bazen birileri çıkıp şöyle diyebiliyor; “arkadaşlar, kullanmadığımız eşyalarımızı başkalarına verelim onlar da kendi kullanmadıklarını diğer başkalarına versinler.
Veya ben sana vereyim sen bana ver, hiçbirimize gerekmiyorsa ihtiyacı olana verelim! Sadece giysi ve ev eşyası değil elbet, gıda maddeleri için de bunu yapabiliyoruz.
Zaten atalarımızın imece geleneğinde var bunlar. Bende buğday var, nohut var, sende elma, erik var, zeytin var, ötekinde mercimek var, yağ var!
Senin sağılır hayvanın var, sütün peynirin, yoğurdun var, komşunun da tarla dolusu tahılı ekini var, hayvan yemi var.
Hayvanlara yemi sen ver, hayvanın sütünden yoğurdu ben yapayım. Ayranı gelin kız çalkalasın, annen hamuru yoğursun, baban odun kesip ateşi yaksın...
Tavukların yoncası yemi bende, yumurtası sende var. Aaa sizde kaz ördek de mi var? Hadi ben ördek vereyim sen bana hindi ver, yumurtasından da versen sevinirim.
Dengeler hassas. Al gülüm ver gülüm.
Doğanın gün dönümleri içinde bütün bu dengeleri anmamak mümkün değil. Geceler gündüze, sabahlar akşamlara gebeyken biz insan varlıklar bütünün birer parçası olarak görünür ve görünmeyen çok hassas bağlarla bağlıyız bir birimize.
Hiçbirimizin her şeye gücü yetmiyor, hiçbirimizde bize gerekli olan yaşamsal şeylerin tamamı mevcut değil. Biz bir birimizle tamamlıyoruz kendimizi.
Korkularımızla, sevinçlerimizle, insana dair her şeyle bu kutsal döngünün birer parçasıyız...
Nice farkındalık dolu gündönümlerine...
Yaşadığımız bütün döngülerin insana söylediği bir şeyler var.
Ne ki biz o sese, o mesaja kulak verelim!
Gündönümleri, ay dönümleri, gündüz geceler ve mevsimler tüm canlı organizmayı hassas bir şekilde hizaya sokan an dilimleridir.
Ne doğanın içinde barındırdığı tüm unsurların ne de insanın bu döngüsel işleyişten ayrı tutulması mümkün değildir.
Tüm canlı varlıklar gibi biz insanlar da bu kutsal döngünün birer parçasıyız.
İşte yine bir gündönümü değişimine dikkat çekmek için buradayız.
21 Haziran yaz gündönümü; yılda 2 kez tekrarlanan, Güneş'in Dünya'ya, Ekvator çizgisine en uzak mesafede olduğu andır. Günlerin ve gecelerin kısalmaya veya uzamaya başladığı dönemlerdir.
Yaz gündönümünde Güneş ışıkları Yengeç Dönencesi'nde dik olarak gelir.
21 Haziran'dan sonra Kuzey Yarımküre'de günler kısalmaya, Güney Yarımküre'de uzamaya başlar.
21 Haziran Kuzey Yarımküre'de gölgelerin en kısa olduğu gündür.
Gölgemiz kadar konuşmamız gerekirse çok kısa kesmemiz gerekir ki bugünler öğle saatlerinde gölgemiz neredeyse yok gibidir!
Yaz ve kış gündönümleri ile ilkbahar ve kış ekinokslarını, dört element olan hava, su, ateş ve toprakla örtüştüren döngü ve dengeler sistemine saygı ile yaklaşmamak elde değil.
Bu dört element her dinde veya her inanışta ortaya çıkar.
Ayrıca bu dört element yılın dört mevsiminin de habercisidir.
Hava; Bahar ekinoksu (20-21 Mart)
Ateş; Yaz gün dönümü 21- Haziran)
Su; Güz ekinoksu (23 - Eylül)
Toprak; Kış gündönümü (21- Aralık)
Zaten benliğimizin dört yönü de bu dört elementle ifade edilir
Hava; zihinsel yapımız
Ateş; enerji bedenimiz
Su; duygusal yapımız
Toprak; fiziksel bedenimiz
Dört element Ateş, su, hava ve toprak her koşulda kendi üzerlerine düşeni yerine getirmiş olduğundan insanların da bu dörtlünün yaşamlarına kattıklarıyla fazlaca meşgul olmalarını yadırgamıyoruz. Beşinci element bizler için bilinmezliklerle dolu henüz!
Ruhumuzdaki bilinmeyenlerin beşinci element ile açıklanıyor olması denge ve döngü unsurlarımızın tamamlanması demek olabilir mi? Belki! Kim bilir, belki altıncı yedinci elementler de vardır, bilmiyoruz ki…
Bilinmeyenler, tarihin her döneminde doğaüstü güçlere yüklenen seremonilerle açıklanmış. Örneğin; Kuzeydoğu Asya'da, Buz Denizi sahillerinde yaşayan Yakut Türklerinde 21 - 22 Haziran'da Isıah Bayramı (Yılın en uzun günü) olarak kutlanmakta. Bu coğrafyada tabiatın canlanması, havaların ısınması, otların ağaçların yeşillenmesi bu tarihe rastladığı için Isıah hem bahar, hem de yılbaşı bayramı olarak kutlanmaktadır. Bayramın kutlanma şekli de diğer Türklerle benzerlik gösteriyor: Tören alanına yarım daire şeklinde akağaç dikilir, ateş yakılır ve tören sonuna kadar söndürülmez.
Toprağa kımız serpilir ve içilir. Toplu yemek yenir, oyunlar eğlenceler ve yarışlar düzenlenir. Tören sonunda halay çekilir.
Rusya’da Yaz gündönümü zamanı İvan Kupala Bayramı yapılır. Ateş, su ve otların başrolde olduğu temizlenme ve arınma bayramı. Rusya da yaşayanlar 21 Haziranda şifalı otlar kaynatıp suyunu içmişler, o gün bütün gün tertemiz sularda yıkanıp, aşka ve üremeye dair kutsal duyguları önemsemişler.
Anadolu’da safran başta olmak üzere pek çok soğanlı bitki kökünü 21 Haziran Gündönümünde topraktan kazıp çıkarmak adettendir. Bu uygulama inanç olarak bolluk ve bereketi çağırmaktadır.
Yaz gündönümü 21 Haziran, Pagan bayram olarak en fazla Roma imparatorluğunda dikkati çekiyor. 20 Haziran'da Summanus adlı tanrıya adanmış ünlü bir festivalleri var: Summanalia...
Bu bayramda kadınlar hem kendileri için, hem de tanrıya bir çeşit kurban olarak sunmak amacıyla bal, süt ve undan bir çeşit kurabiye yapıyorlarmış Bu kurabiyeler yuvarlak ve çark şeklinde.
Kurabiyeler aynı zamanda güneş diskini sembolize etmekte! Bu tabi o günün şartları için oldukça ilginç!
İşte bugün dünyanın döngüleriyle uyum içinde olduğumuzun farkındalığı için buradayız.
Dengelerin döngülerle şekillendiği yeni bir yaz gündönümü için yeni bir şeyler söyleyebilmek isterim lâkin, söylenmemiş bir söz var mı bu güzelim yeryüzünde?
21 Haziran en uzun günü ve en kısa geceyi kutsayıp, gece ve gündüzün tam tersine döneceği yeni günleri hatırlamak için sevgi ve beraberlik anlayışıyla toplandık yine.
Hayatı kutlamak için neden ve niçinlere gereksinimimiz yok aslında, fakat böylesi döngüsel zamanların söylemek istediklerine kulak verirsek işimize yarayacak hayati güzelliklerle karşılaşabiliriz.
Doğanın dengeleri gibi kendi iç dengelerimizin de zaman zaman hizaya sokulmaya ihtiyacı var. Durup “ben ne yapıyorum” demeye, “şimdi ne yapmalıyım?” diye soru sormaya daima zaman ayırmalıyız...
İç sesimiz bize olması gerekeni söyleyecektir zira önümüzde bize yol gösteren döngüsel bir zaman çizelgesi vardır.
Çakırdikenlerinin gündönümünü temsil ettiğini biliyor musunuz? Hani şu sarıçiçekler açan, yaprakları bile sert dikenlerle dolu olan yer dikenleri… Antik zamanlarda bitkiler üzerine çalışan o dönemin bilirkişileri solstitialis demişler çakırdikenlerine. Yani eşittir yaz gündönümü. Çakırdikenleri 21 Haziran haftası başlarmış ilk çiçeklerini açmaya ve tüm yaz boyunca Eylüle kadar devam edermiş. Onlar kırda bayırda hep yaz sıcaklarını temsil etmezler mi zaten!
Mevsimlerin muhteşemliğini inkâr edebilir miyiz?
Erik ve kirazın ardından gelen dutu, kayısı ve şeftaliyi, onun ardından gelen üzümü inciri ve bunlara eşlik eden çileği, karpuzu kavunu ve tüm bu hiyerarşik düzenlemeyi değiştirebilir miyiz?
Kutsal döngü bütünün her alanını kapsıyor. Biz insanlar bu döngünün her anındayız. Yazın ince giyinip kışın kalın giysilere sarınarak uyumlanıyoruz bu döngüye.
Al gülüm ver gülüm diyerek geçiyor dünya zamanlarımız. Günümüz koşullarında endüstriyel gıda ve giyim eşyalarımızın tepe sersemi yaptığı zamanları yaşıyor olabiliriz, pek çoğumuz bu çarkın dişlileri arasında biteviye dönüp duruyor da olabilir, ama; bazen birileri çıkıp şöyle diyebiliyor; “arkadaşlar, kullanmadığımız eşyalarımızı başkalarına verelim onlar da kendi kullanmadıklarını diğer başkalarına versinler.
Veya ben sana vereyim sen bana ver, hiçbirimize gerekmiyorsa ihtiyacı olana verelim! Sadece giysi ve ev eşyası değil elbet, gıda maddeleri için de bunu yapabiliyoruz.
Zaten atalarımızın imece geleneğinde var bunlar. Bende buğday var, nohut var, sende elma, erik var, zeytin var, ötekinde mercimek var, yağ var!
Senin sağılır hayvanın var, sütün peynirin, yoğurdun var, komşunun da tarla dolusu tahılı ekini var, hayvan yemi var.
Hayvanlara yemi sen ver, hayvanın sütünden yoğurdu ben yapayım. Ayranı gelin kız çalkalasın, annen hamuru yoğursun, baban odun kesip ateşi yaksın...
Tavukların yoncası yemi bende, yumurtası sende var. Aaa sizde kaz ördek de mi var? Hadi ben ördek vereyim sen bana hindi ver, yumurtasından da versen sevinirim.
Dengeler hassas. Al gülüm ver gülüm.
Doğanın gün dönümleri içinde bütün bu dengeleri anmamak mümkün değil. Geceler gündüze, sabahlar akşamlara gebeyken biz insan varlıklar bütünün birer parçası olarak görünür ve görünmeyen çok hassas bağlarla bağlıyız bir birimize.
Hiçbirimizin her şeye gücü yetmiyor, hiçbirimizde bize gerekli olan yaşamsal şeylerin tamamı mevcut değil. Biz bir birimizle tamamlıyoruz kendimizi.
Korkularımızla, sevinçlerimizle, insana dair her şeyle bu kutsal döngünün birer parçasıyız...
Nice farkındalık dolu gündönümlerine...
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
